Kırk Öykü, Kırk Cümle
Murat Soyak’ın hazırladığı Kırk Öykü kitabından kırk cümleyi Hatice Eğilmez Kaya hazırladı.
“Söylemiştim; öykülerin de bir kaderi var, Penguen” (s. 7) A. Vahap Akbaş
“İkindileri altın sarısı baygın bir güneş kitaplarıma vurur, kalkıp Haşim’i elime alır, kapıyı arkadan kilitler, şiirleri sesli olarak okurdum. O baygın ışıklar, o altın sarısına boyanmış hüzün.” ( s. 10) Abdullah Harmacı
“Senden sonra yokluğun vardı. İyi ki o vardı.” (s.14) Ahmet Karacan
“Gözünün alabildiğine kokusuyla baş döndüren kekiği ve rengârenk çiçekleriyle yaylaları, çocuklar ve hayvanlar için bambaşka bir dünyaydı.” (s.19) Ahmet Örs
“Kulaklarında son trenin sireni uzun uzun çınladı; artık trenden sonra babası yorgun argın gelmeyecekti.” (s.26) Akif Hasan Kaya
“Her yalnızlığın yorucu bir sonu var” (s.28) Ali Haydar Aksal
“Ey! Sevdası yüreğinden taşmış Kays’ın marazını kapan Mecnun kalem. Benim ben. Sevdalın beyaz kâğıt.” (s. 37) Ali Rıza Kaşıkçı
“Âzâde, isminin hüznünü hecelemiş deftere.” ( s.43) Aliye Akan
“O gün, o uğursuz Pazartesi günü… Santiago Nasar öldü. Onu ben mi öldürdüm?” (s.48) Aykut Ertuğrul
“Durup düşünüyorum. Nereden nereye? Stres yaşam biçimimiz ortağımız olmuş.” (s. 51) Bedran Yoldaş
“Ölüm bir başka evcilleştiriyor insanı” (s. 55) Bülent Gündoğan
“Dünyayla tek başınıza mücadele edemezsiniz: Dünya her zaman galip gelir.” ( s. 61) Cemal Kılınç
“Küçük kız trene binmek için adımını attığında iki beyaz kanat çıkıverdi omuzlarından ve trenin demirden değil pamuk şekerinden yapılmış bir at olduğunu düşündü.” (s.70) Cengizhan Genç
“Kurgu ‘gerçek’ten kaçan zavallılar için, korkunç bir sığınaktır.” (s.71) Cevat Akkanat
“Güneş doğuyor, yıldızlar batıyor, dünya dönüyor mevsimler bakıyor, gece gündüz birbirini, tutmak için koşuyor.” (s. 81) Duran Çetin
“Şiir yazmak istiyorum. Kuşlar, ağaçlar, böcekler, kelebekler…” (s. 93) Emine Batar
“Büyüdük işte Hava abla, yenildik.” (s.98) Eyyüp Akyüz
“Vicdan, kin ve nefrete rağmen öldürülemeyendir.” ( s.100) Faik Öcal
“Ya Rab! Adını zikredeceğim her basamakta.” (s.106) Hasan Ejderha
“Sevincin de hüznün de otağı kalp olmalı.” (s.111) Hatice Eğilmez Kaya
“Gözleri kızardı. O beyaz yüzü morardı. Derin bir nefes aldı. Belli ki bir beklediği vardı.” (s.114) Hüseyin Akte
“Yağmur sığırcık kuşunu iyice sindirmişti.” (s.119) İbrahim Yarış
“Çınar ağaçları, birbirlerine sevdalı iki kalbin sözlerine şahit oluyordu.” (s. 129) Kibar Ayaydın
“Sessizlik ve kimsesizlik geceye musallat olunca, bir anda karanlık en azılı düşman kesilir.” (s.133) Lokman Zor
“Bir düşün içinde başka bir düşü yaşamanın adı konmamış hikâyesini anlatıyor aksakallı dervişler.” (S.138) Mehmet Baş
“Yoksunken, en çok da herhangi bir zaman diliminde, bir vedanın ışık kırılmasına dönüşmesini seyrettim.” (s. 140) Meral Afacan Bayrak
“Durgun suya bir damla düşüşünün ağırlığında, bir saat tiktakının dakikliğinde, namazda secdeye varan bir mü’minin zindeliğinde.” (s.145) Metin Ünal Mengüşoğlu
“Sanki bir boşluğa, karanlığa düşüyorum. Elimden tutan olmayacak diye korkuyorum.” (s.153) Murat Soyak
“Kapıyı çekip çıktım. Kimseye de bir şey söylemedim. Çocukluğun dehlizinde yüzdük saatlerce.” (s.158) Mustafa Oğuz
“Çağ kozalağı kalbin patlaması geciktiğinde, aklın şimşeklerini, yıldırımlarını beklemekten başka çare olamaz.” (s.159) Mustafa Oral
“Ona göre kadınlar duygusaldı; şiir o duygu evrenine ulaşabilmenin imkânlarından biriydi.” (s.164) Mustafa Özçelik
“Hep kurak iklimlere düştü yolum. Denizi resimlerde gördüm çocukluğumda. Olsaydı yakınımda bir deniz böyle mi olurdum.” (s.169) Mustafa Uçurum
“En büyük bilinmezlik kendi bilinmezliğimiz.” (s. 173) Müştehir Karakaya
“Öyküler yazıyorum hiç kimseye ulaşamayacak. Hiç kimsenin tanıyamayacağı ve bilemeyeceği öyküler yaşıyorum.” (s. 179) Nuhan Nebi Çam
“Aşkta birinci kural, yılmayacak ve yıkılmayacaksın.” (s.182) Osman Aytekin
“Uçmalıyım, herkesin güler yüzüne neşe yaymalıyım.” (s. 186) Recep Şükrü Güngör
“Dirilişe, arınmaya, özgürlüğe doğru yürüyor… Sarı saçlarını rüzgârlar savuruyor… Duvar diplerindeki çocukların gözleri büyüyor.” (s.193) Selvigül Kandoğmuş Şahin
“Kadın doğum yapardı da bir erkek neyin doğumunun sancısını çekerdi?” (s.197) Üzeyir Süğümlü
“Gün ışımak üzere. Pembelikler uç vermeye başlamış göğün yanından yöresinden” (s.203) Yıldız Ramazanoğlu
“Zaten niyet halis olmayınca, kalpte ufunet olunca, bozulunca kalp denilen et yumrusu, bütün vücut gidiyordu. Her şey bozulmaya yüz tutuyordu. O iyi olunca iyi olmayan mı vardı?” (s.207) Yılmaz Yılmaz
Kitap: Murat Soyak, Kırk Öykü
Hazırlayan: Hatice Eğilmez Kaya
İZDİHAM