“ben kendimi, kendimin bir fikri olmaktan başka türlü asla algılamadım.”
Fernando Pessoa
Bir şiddetle uyandım. Biraz daha uyusam kadının gözlerinde hüzün kadınların gözlerinde ‘’yazık’’ olacaktım. Erkeklerin mühendis olduğunu sonradan öğrendim. Üreme mühendisi, para kazanma mühendisi, yönetme mühendisi, yaşamın içinden boşaltıldığı hayat mühendisi.
Ve sonradan anladım alışkanlık ölümcüldür.
Acıktığımda önce memelerine sonraları eteklerine yapıştığım kadın, dizlerim üzerine düşüpte canım yanınca kucağına yapıştığım, kalbim; önce göğsümde bir kuş gibi çarparken bir kaya gibi ağırlaşınca ağlayarak dizlerine uzandığım kadın;
Akşamları ceketinin cebinde kendini getiren adam, şeytan uçurtmasının kuyruğuna tutunup göğe çıkan adam, kadının gece gündüz soğuk sıcak demeden üzerime örttüğü ipek örtüyü üzerime bir kez örtünce tüm ejderhaların yere serildiği adam öldüklerinde, anladım.
Cesedimle baş başa kaldım.
Kendime bir mezar ararken fark ettim bir ömür sürüdüğüm kendi cesedimmiş oysa. Çekmecede ki esvaplara vitrin, pazar yerlerine metelik olmuşum.
Eve dönmeliyim. Alışkanlık ölümcüldür. Ama evin ne olduğunu bile unutmuşum. Alışkanlık ölümcüldür. Evin yolunu nasıl bulabilirim. Alışkanlık ölümcüldür.
Neyim ben. Guruldayan midenin sıcacık kan akışının dışında neyim. Her yıl değişen bir yüzü tıraş ediyorum. Gönül yaşlanmadan aynı kalıyor bu yaşlanan kim. kimim ben.
Aynı acıları mı paylaşıyoruz. Aynı mı düşlerimiz. Tuvaletin önünde dilenen bu adamın burnu ile şu mağazada parfüm şişesine eğilmiş kadının burnu tıpatıp aynı, bu nasıl olabilir. Hayır, olamaz, Freud haklı olamaz. Ya 3 gün sonra tuvalet kapısının önünde ayazda ölürse bu adam. Hayır, olmamalı, Freud haklı olmamalı. Freud diye bir şey yoktur, diyor Muhsin Ağabey ama Freud diye bir şey var işte tuvalet kapısında ölüsünü gördüm, banka ATM lerinde gördüm, Filistin’de gördüm, Diyarbekir’de. Beleştepe dibinde 50sini birden gördüm. Vatan sağ olsun. Vatan.
Eve dönmeliyim. Alışkanlık ölümcüldür. Ama evin ne olduğunu bile unutmuşum. Alışkanlık ölümcüldür. Evin yolunu nasıl bulabilirim. Alışkanlık ölümcüldür.
Hangi kitap evimi bilebilir ki?
Lizbon depremi olmasa Kant, Voltaire nasıl da başka başka olurlardı kim bilir. Aristo’yu okumasaydı ya İbn-i Rüşt. Ya sefalet olmayaydı ‘’Heil Hitler’’
Annem bana hamileyken tren tutmuş olmasaydı, ben beşik gibi sallanan gemilerin gemi gibi sallanışından korkuyor olmasaydım, bu nedenle belki, hayatıma hiçbir zaman girmemiş ve girmeyecek olan Mariyya, beni terk etmiş olmazdı belki.
Eve dönmeliyim. Alışkanlık ölümcüldür. Evin yolunu nasıl bulabilirim. Alışkanlık ölümcüldür.
Kocaman bir şehir. Karma karışık tüneller. Kedimin önünde bir birine dolanmış bir çile yumak. Kedimin toplama kaygısı yok ama ben evin yolunu bulmalıyım. Bin türlü yol var önümde. Topraktan, taştan, demirden. İsimde vermişler, her yolun başına bir tabela koymuşlar. Ama biliyorum ben alışkanlık ölümcüldür. O yaşlı teyze daha ilk doğumda kaba etime şaplak attığında biliyordu anne rahmindeki alışkanlığımdan vazgeçmezsem ölürüm, bunu ben sonradan öğrendim, alışkanlık ölümcüldür. Bin türlü yol var önümde. Topraktan, taştan, demirden. İsimde vermişler, her yolun başına bir tabela koymuşlar. Ya tabela yazıcılar demirle toprağı, taş ile demiri toprak ile taşı karıştırmışsa. Ya benim toprak diye düştüğüm yol taştan çıkarsa. Tabela yazıcıların anneleri onlara hamileyken avuçladıkları çalıyı orman yorulmuş su içen göçmen kuşları serçe sanmışsa.
İnsan yolmuş ev yolcunun kendisiymiş aslında. Alışkanlık ölümcüldür. Yaşamak alışkanlıklara teslim olmamaktır. Alışkanlıklar sınır çizer, sınır yol ile yolcunun kavuşmasına engel. Yola düşmeliyim. Bulduğumu sandığım anda yeniden yola düşme fikrine düşmeliyim. Eve dönmeliyim. Alışkanlık ölümcüldür. Ölüler yalnızca yalnızca ölüler tüm alışkanlık ve durağanlıklarıyla öylece dururlar kendi sınırlarında.
Köksal Özyürek
İZDİHAM