Liya Zerya, Nar Kuyusu
Kardeş Anıl Budak’a
bu defa yenilgiden dönüyorum
ne bir kanaviçede kuşum ne bir örtüde çiçek
boşluğa söylediğim türkünün yankısıyım.
nuh-u nebi’den beri dinmedi tufanım
otuz iki kere yağmalandı ruhum
orantısız kestiğim saçlarım ellerimi yaktı, can acımsın.
çok katlı binalardan geçip geldiğim bu yerde
ruhumu dağlayan ateşi nara çaldım sönmedi
dağımı delip geçen ağrılar gördüm
mor sümbüllü yaralar sağdım etimden
ellerin aramızda bir nefeslik mesafe
dağıldı tanelerim, yangınım her yerde
kazdığım hendeklere düşünce anladım
ruhumda açılan gediklerin kapanmadığını
hiç değilse hırkandaki sökük olsaydım
kuşatma altındaki kalbime işlerdim oya gibi
gölgesi yüzüne muştu diye düşen kirpiklerini
dünyanın avlusuna çıkardığım çiçek
havalandırma saatini kaçırmış suçlu gibi
kalmasaydı avuçlarımda böyle
göğüs kafesimde çırpınan kuşları salıverirdim göğe.
bu hârı güneşten sen mi koydun göğsüme ey?
kıymık gibi batan bir şey var içimde
gülüşünün izini sürmek için düştüğüm yollarda
kahverengi sular içtim balçıkla aramda bir fark kalmasın diye
kaburga kemiğindeki o kırık ben miyim ki
narın suresini inkar etmeyen kalbin beni niye görmüyor?
Liyâ Zerya, İtibar Dergisi, 53
İZDİHAM