“Maymun maymunu öldürmez”
“Uyandırma servisi olmaksızın uyanamayanlar insanların olduğu bir gezen…
Rüya servisi yapan kuryelerin harıl harıl çalıştıkları bir gezegendi. Rüyaların etiket fiyatı üzerinden özel günlere indirim yapılmadığı günleri saymazsak rüyalar oldukça pahalıydı. Rüyaların bu kadar pahalı olmasından ötürü, çakma rüyalar üreten merdiven altı rüya atölyeleri revaçtaydı.
Bu atölyelerden birinde çalışan, oldukça ağır bir bunalımda olan Gaingtaem’i anlatıyordum. Bu hayali kahramanım, oldukça yalnız, saçma sapan rüyalar gören bir tipti. Gaingtaem çok becerikli bir rüya üreticisi olduğundan patronu daha fazla iş yüklemesine dayanamamıştı. Gaingtaem ürettiği rüyaları müşterilerine bizzat kendisi götürmeyi patronuna teklif etmiş -bin bir rica minnetle- patronu da kabul etmişti.
Rüya kuryesi olduğu günlerden… Müşterisi sabah rüyası istemişti. Gaingtaem rüya tüpüne koyduğu serin, ceviz ağaçlarının olduğu bahçeli bir evin mutluluğundan mürekkep rüya ile yola çıkmıştı. Diğer kuryelerin içine ettiği şehir trafiğinden yakasını kurtarıp müşterisinin evine geldiğinde uyandırma servisinden gelen bir görevli müşterisinin başında bekliyordu. Müşterisi hala uyuyordu ve gece rüyasının uzatmalarını görüyordu, oldukça da terliydi.
Gaingtaem iyi bir rüya üreticisi olduğundan çok iyi bilirdi ki, uzayan güzel rüyaların sonu berbat bir ölümdü. Acil bir şekilde rüya tüpünü çıkarıp damardan rüyaya müşterisine zerk etmek üzereyken uyandırma servisi görevlisi müdahale etmişti. Uyandırma vaktinin geldiğini söylemişti. Fakat Gaingtaem fiziki olarak daha güçlü olduğu için görevliyi bir yumrukla yere sermişti. Ama görevli daha kurnaz olduğundan müşterinin üzerine buz gibi kutsal suyu serpip müşteriyi uyandırmıştı. Ürpererek uyanan müşteri küplere binmiş ve yastığın altındaki silahla uyandırma görevlisini vurup öldürmüştü. Gaingtaem bu manzara karşısında korkmuş, rüya tüpünü oraya bırakıp kayıplara karışmıştı…”*
Ankara sıcakken… Şehir sessizken… Durduk yere uykusu geliyorken insanın, böyle boktan bir öyküyü yazıyordum. Sigaram bitmişti. Aşağı büfeye sigara almayı gitmiştim. Büfedeki eleman sigarayı uzatırken,
“Hocam,” demişti. “İnsan konuşan bir maymundur, araç kullanan, yazan öğrenen, inanmayan, inanan… Maymun işte!”
Bir dal sigara yakıp kırmızı ışıkta karşıya geçen üniversiteli maymunlara baktım.
“Şimdi ben de maymun muyum?”
“Nasıl hissediyorsan öylesindir.” dedi
.
“Maymun gibi.”
“Tamam.”
“Sen?”
“Ben de büfeci maymun.” dedi.
İkinci sigaramı içerek eve dönerken, bir arkadaşım aradı.
“İstanbul’daki film galasının ekime kaldı” dedi. “Çünkü sinemalarda Kingdom of the Planet of the Apes var, böyle gişe yapan film varken bizi haber bile yapmazlar.”
“İyi” dedim. “Tanıdığın uyandırma servisi var mı?”
“Yok” dedi.
“Tamam” dedim. Yönümü sinemaya çevirdim. Acaba maymunlar nasıl bir cehennem yaratmışlardı?
60’lı ve 70’li yıllarda bu cehennemin çıraları yeni yeni tutuşturuluyordu. Jaws” (1975) veya “Star Wars” (1977) gelmeden önceki yıllardan bahsediyorum.
Tamamı Roddy McDowall’ın başrolde olduğu bu filmler, aktörün ağırbaşlı, bilime meraklı şempanze Cornelius’u canlandırdığı beşli paketti. İlk üçü ve ardından oğlu Sezar, son ikisinde de “Maymunlar Gezegeninin Fethi” (1972) ve “Maymunlar Gezegeni Savaşı” (1973).
Tim Burton’ın 2001 yapımı berbat filmini atlarsak, 2011-2017 üçlemesi (“Yükseliş”, “Şafak”, “War for…”) Bu üçlemeyi yeniden başlatmadan çok, CGI’yı ve hareket yakalama konusunda olağanüstü aktör Andy Serkis’in yeteneklerini güçlendiren bir üçlemenin yeniden düzenlenmesiydi. Serkis, serinin en önemli parçası olan, maymunları insan zulmünden kurtaran ve barışçıl, egemen bir varoluşa giden yolda liderlik eden Sezar’ı canlandırıyor. Bu seride, insanoğlunun müdahalesi ve deneyleri sayesinde maymunlar daha yüksek zekaya ve konuşma yeteneğine kavuşurken, insanlar gezegeni büyük ölçüde istila bir virüs nedeniyle afazik ve aptal hale geldiler – Kovid movid işte-
Film muhteşem bir şekilde çekilmiş ve yaratıcı bir dünya inşasıyla övünüyordu. Ancak çok fazla şey oluyor, belki de çok fazla: Proximus Caesar’ın daha büyük gündemi, içindeki görünürdeki insan yapımı savaş makinesi kalıntıları için eski bir askeri siloya erişim sağlamak; bugüne kadar en büyük taktik silahları elektrikli sığır saldırıları vs. Bunun dışında bıçaklar, mızraklar ve yumruklar var.
“Maymunlar Gezegeni Krallığı”, muhteşem CG ve mo-cap çalışmaları sayesinde yükselerek maymun karakterlerinin şimdiye kadar ki en iyi görünümlü bilgisayar versiyonlarından bazılarını sunuyor. Her bir folikülünün hesaba katıldığını hissettiğimiz bazı sahnelerde görünen detaylar gerçekten nefes kesici. Birkaç sahne var, özellikle de maymunlar arasındaki aksiyon/dövüş sahnelerinde, CG o kadar güçlü değil ve biraz daha çizgi film havası var, fakat bu tip görüntüler çok az. Bu nedenle filmin süresi boyunca beyaz perdedeki çalışmaların çoğunda çarpıcı bir rahatlamayla öne çıkıyorlar. Ancak bu karakter oluşturma, bilgisayardaki görselleştirmenin ötesine uzanıyor; onları bu kadar ilgi çekici ve büyüleyici kılan da bu. Teague, Durand ve diğerlerinin hareket yakalama çalışmaları inkar edilemez derecede etkileyici ve bu karakterleri ekrandaki basit ve sıfırlar olarak değil, “gerçek” etten kemikten süper maymunlar olarak algılanmayı almayı kolaylaştırıyor.
Film, Pierre Boulle’un (aynı zamanda “Kwai Nehri Köprüsü”nün dayandığı romanı da yazan kişi) 1963 tarihli “Maymunlar” romanında yer alan kölelik ve ırkçılığa yapılan metaforik göndermelerle daha az dolu. Bir kitabın filmi yapılırken birçok nedenden dolayı daha senaryo esnasında anlatılacak şey/ler aptallık seviyesine zorunlu olarak tenzil edilir.
Bu beşli paket filmin (aslında altı) esin kaynağı olan kitabı okuyun derim. Fakat bu kitaptan önce faşist millerin tarihinden, imgelerinden -iki ırmak arasında yaşan insan kavminden- haberdar olun. Aslında hiçbir Yahudi bir Yahudi’yi öldürmez. Çünkü onlar iyi bilir ki (!) “insan insanı öldürmez.”
Bu film, Mısır’dan ardından Babil’den daha sonra Almanya’dan sürgün edilen bu Üstün(!) ırk ile onları sürgün eden ırkların mücadelesinin tipik bir anlatısı.
Maymunların Mesih’i Sezar olarak aralarına iner, onları uyandırır ve aşağılık insan(!) ırkı kutsal olarak bilen çölüne döner.
Üçüncü dünya savası öncesi…
Aklının namusunu Yapay Zekaya kaptırmış sinefil fahişeler dönemi…
Marx’ı hiç okumamış, dindar kapitalistler zamanı…
Lise seviyesinde üniversitelerin vakti…
Rivayete iman, ayeti inkar evresi…
Bu cehennemde, maymunlar…
Bu işler hep böyle, hepsinin canı cehenneme!..
İçinizden biri Mesihe konum atsın… Geç kalmasın!
İZDİHAM