27 Şubat 2016

Luis Bunuel, Son Nefesim

ile izdihamdergi

Antonin Artaud’yu az tanırım. Kendisiyle en çok iki veya üç kez karşılaştım. 6 Şubat 1934′te metroda gördüğümde, bilet almak için sıraya gitmişti. Ben de tam arkasındaydım. Kendi kendine konuşuyor, bir yandan da abartılı el hareketleri yapıyordu. Rahatsız etmek istemedim onu. sf.164

*

 

Tabi aynı akşam barıştık. Frederico (Lorca)’nun davranışlarında kadınsı hiçbir tavır, hiçbir yapmacıklık yoktur. Zaten bu konuda yapılan şakalardan da hoşlanmazdı. İkimiz birlikte başka arkadaşlarla beraber unutulmayacak saatler yaşadık. Lorca benim şiiri özellikle de hayranlık duyulacak kadar iyi bildiği İspanyol şiirini tanımama yardımcı oldu. Ve başka kitapları… sf.85

**

Bugün ise söylenenlere inanacak olsam, aşk Tanrı’ya duyulan inanç gibi bir şey. Neredeyse yok olmak üzere artık, en azından bazı çevrelerde. Aşk genellikle tarihsel bir olay, kültürel bir yanılsama gibi değerlendirilir. İncelenir, araştırılır ve mümkünse çözüm bulunur.

Buna karşıyım ben. Bizler bir yanılsamanın hiçbir zaman kurbanı olmadık. Bazılarına inandırıcı gelmese de bizler gerçek anlamda sevdik. sf.202

***

Bu bağlamda tuhaf bir raslantı: “gag”larımdan biri tabancandan çıkan kurşunun namludan fırlar fırlamaz son derece yumuşak bir düşüşünü anlatıyordu. Aynı güldürü unsuru, dev gibi bir toptan çıkan mermi esprisiyle “The Great Dictator” filminde de kullanıldı. Umulmadık rastlantı! Chaplin benim düşüncemle tanışma fırsatı bulmamıştı.

Amerika tasarılarıma son olarak şunu da ekleyebilirim. Woody Allen, Annie Hall filminde gerçek yaşamdaki rolümü oynamayı önerdi bana. İki günlük çalışma için otuz bin dolar vereceklerdi. Ama bir hafta New York’da kalmam gerekecekti. Kısa bir duraksamadan sonra geri çevirdim öneriyi. Sonuç olarak, kendini canladıran MacLuhan(Marshall MacLuhan) oldu. Çok sonra filmi gördüm ve hiç mi hiç sevmedim. sf.238 239

****

Paris’te sinematekte, elli iki ruhçözümlemeci için düzenlenen bir özel gösterimde filmi göre Jacques Lacan sayesinde biraz avunma şansım oldu. Bu filmden uzun uzun söz etti ve gerçeğin iyi vurgulandığını kabul etti. Ayrıca öğrencilerine de birkaç kez gösterdi. (el-This Strange Passion filmi için) sf. 275

*****

Fabre’nin Souvenirs Entomologique (Böcekler Üzerine Anılar) kitabına hayranım. Aşırı gözlemleme tutkusu ve canlı yaratıklara duyduğu o sınırsız sevgiden dolayı bu kitap bana eşsiz görünür. Hatta İncil’den de üstün. Uzun bir zaman ıssız bir adaya giderken yalnız bu kitabı götüreceğimi söyleyip durdum. Şimdi ise fikir değiştirdim. Hiçbir kitap götürmeyeceğim. sf.293

******

Dünyanın tüm körleri arasında hiç sevmediğim biri varsa, o da Jorge Luis Borges’tir. Tabii ki iyi bir yazar, ama dünya iyi yazarlarla dolu. Zaten iyi bir yazar diye de kimseye saygı göstermem. Başka nitelikler de gerekli. Altmış yıl önce bir iki kez karşılaştığım Jorge Luis Borges, bana oldukça kasıntı ve kendini beğenmiş görünmüştü. Her sözünden bilgiçlik akardı. (buna İspanyolcada sienta catedra denir.) Ne bazı sözlerindeki gerici tavrını beğenmişimdir ne de İspanya’yı hor görüşünü. Çoğu kör gibi onun da ağzı iyi laf yapardı. Gazetecilerle konuşmalarında durup durup Nobel Ödülü’nden bahsederdi. Ödülden başka bir şey düşünmediği bundan de belliydi.

İsveç Akademisi, Jean Paul Sartre’a Nobel Ödülü’nü verdiğinde onun parayı ve unvanı reddetmesiyle Borges’in tutumunu hep karşılaştırmışımdır. Sartre’in bu hareketini gazetede okuyunca hemen kendisine telgraf çekip kutladığımı bildirdim. Çok duygulanmıştım. sf. 299

*******

Kalabalıktan nefret ederim. Altı kişinden fazla her topluluk benim için kalabalık sayılır. sf. 303

********

Kubrick’in Paths Of Glory’sini, Fellini’nin Roma’sını, Eisenstein’in Potemkin Zırhlısı’nı, Marco Ferreri’nin La Grande Bouffe’unu çok severim. La Grande Bouffe, bence hedonizmin bir anıtı, tensel isteklerin büyük trajedisi, bir başyapıtıdır. Jacques Becker’in Goupi-mains-rouge ve Rene Clement’in Jeux Interdits filmini de beğenirim. Daha önce de söylediğim gibi Fritz Lang’ın bütün filmlerini severim. Buster Keaton’i ve Marx Brother’ı da çok severim. Potocki’nin romanı ve Has’ın filmi olan La Manuscrit trouve a Saragosse filmini üç kez görmüştüm, ki bu benim için olağan bir şeydir. Bu filmi Alatriste’in Meksika için Simon Del Desierto filmi karşılığında satın almasını sağlamıştım.

Renoir’in savaş öncesi filmlerini, Bergman’ın Persona’sını da çok beğenirim. Fellini’den de La Strada’yı, Le Notti di Cabiria’yı, La Dolce Vita’yı severim. I Vitelloni’yi hiç görmedim ve buna hâlâ çok üzülürüm. Buna karşılık Casanova filmini seyrederken sonunu beklemeden çıkıp gitmiştim.

Vittorio de Sica’nin Sciuscia’sını, Umberto D ve Ladri di biciclete filmlerini de çok beğenirim. sf. 303 – 304

*********

Kılık değiştirme olayı, çekinmeden salık verebileceğim çok ince bir deneydir. Bu, başka bir yaşamı görme olanağını sağlar bize. Sözgelimi işçi kılığındaysanız, size en ucuz kibriti uzatırlar hemen. Hep önünüze geçmeye çalışırlar. Kızlar yüzünüze bile bakmaz. Dünya sizin için değildir sanki. sf. 308

**********

Simone De Beauvoir’in Yaşlılık kitabını tekrar okudum. Olağanüstü bir kitaptı bence. sf. 344

***********

Yalnızlığı da severim. Yeter ki bir dostum gelip ara sıra bundan bahsetsin. sf. 311

Luis Bunuel, Son Nefesim, İmge Yayınevi
İZDİHAM