M. Burak Çelik, 1993 yılında Beyoğlu’nda doğdu. Aslen Çankırılıdır. İlkokul ve liseyi Şişli’de okudu. Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun. Şu an İslam Tarihi ve Sanatları alanında yüksek lisans yapmakta. Başta şiir olmak üzere öykü, deneme ve eleştiri alanlarında uğraş vermekte. Şiirleri, öyküleri ve yazıları Aşkar, Hece, Alandayız, Muhayyel, Şiir Versus, Tahrir, Mahalle Mektebi, Budak, Barbar, Altıpatlar ve Salvo gibi mecralarda yayımlandı. Bir süredir öğretmenlik yapıyor.
İbrahim Varelci: Şiirde metafizik arayışları Sezai Karakoç’ta sıklıkla müşahede ederiz. Sizde de benzer bir arayışın var olduğunu gözlemliyoruz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
M. Burak Çelik: Metafizik çok uzun süredir hayatımda olan ve her zaman ilgi duyduğum bir konudur. Çocukluğumda menkıbe ve kıssaların tuttuğu yer büyüktü. Annemle sık sık gittiğim mukabele cemaatleri özellikle beni çok etkileyen ve merakla beklediğim ritüellerdendi. Onun dışında abimle yaptığımız camii ziyaretleri, teravih ya da Cuma gibi atmosferi olan namazlar da her zaman hayatımda önemli yer tuttu. Başka dinden olan mahalle arkadaşlarım da farklı metafizik anlayışlarını erken yaşta öğrenmemi sağladı. Zıtlıkları ya da benzerlikleri erkenden kavradım.
Tabii başlarda metafiziği daha dışarıdan yorumluyoruz. Ya da çok fazla içselleştirip onu içimizde çok boğuyoruz. Dünyaya ve kendime anlam vermeye başladıkça daha etraflıca ve zaman zaman yakınlaşıp uzaklaşarak metafizik arayışlara daldım. Sırf bu yüzden de birçok bölüm okuyabilecekken İlahiyatı tercih ettim.
Bu da şiirime gerçekten büyük ölçüde yansıdı.
İbrahim Varelci: Şiirlerde düşünce ve duygunun birlikteliğini sağlamak adına, belki de şiirin genel atmosferiyle örtüşmesi için özellikle sert sessizleri çok kullanmışsınız. Bu bilinçli bir tercih miydi?
M. Burak Çelik: Öncelikle bunu fark etmeniz beni mutlu etti. Çünkü bu tercihim bilinçliydi. Bana göre şiir bir tehlike arz etmeli. Okuru tedirgin edecek gerilime sahip olmalı. Şiir her zaman boğazdan akıp gitmemeli. Bazen de takılmalı, güçlü bir yutkunma gerektirmeli. Şiirlerim genel olarak sert bir anlama sahip, anlamdaki bu sertliği okuyuşa da yansıtmak için çalıştım. Okurun duraksaması gereken kısımlarda bilerek ritmi aksattığım da oldu. Ki düşünce de zaman zaman aksar.
İbrahim Varelci: Şiirlerinizde kozmopolitliğiyle ve seküler oluşlarıyla anılan semtlerin de adı geçiyor. Buralarda yaşamak, dolaşmak şiirinize ne gibi katkılar sundu?
M. Burak Çelik: İnsanın doğduğu şehir, semt, mahalle ya da köy dünyaya uzaktan ilk kez baktığı bir tepedir. Dünyayı oradan tanımaya başladığımızı düşünüyorum. Benim için de Kurtuluş ve Beyoğlu böyle oldu. Kozmopolit ve seküler tarafının yanında tarihi ve geleneksel dokusu, geçmişle bugün arasında ve hatta belki gelecekle irtibat kurmamı sağladı. Farklı inançlardan insanlarla çocukluğumdan beri ilişkide bulunmamsa daha önce de söylediğim gibi hem metafizik arayışımda etkili oldu hem de dünyada tek tip insan olmadığını erkenden anladım. Kurtuluş, Feriköy, İstiklal, Cihangir, Nişantaşı, Dolapdere, Tarlabaşı veya Hacıahmet, tüm bu semtlerde dolaşmak çok farklı insan tipleri görmemi sağladı. 15 dakika yürüdüğümde dünyanın değişmesi topluma, toplumsal meselelere, insan psikolojisine ilgimi arttırdı. Bir yanda iğreti modern(!) bir yapı varken tam karşısında yüzyıllarca estetiğinden, ruhundan bir şey kaybetmemiş, insanın ruhunu doyuran sanat eseri bir yapı duruyor. Bu da estetik, mimari, modernleşme/modernite üzerine düşünmemi sağladı mesela.
Tabii doğadan uzak kalmak, egzoz ve insan kokusu, martı bile görünce heyecanlanacak kadar hayvanlardan uzak kalmanın da olumsuz etkileri olmuştur. Bunu da memleketimize sık sık gidip uzun süreler kalarak gidermeye çalışıyorduk ki bu da modern insanın bir buhranıdır.
İşte tüm bunlar; yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım, konuştuklarım şiirimi inşa etmemde tuğla görevi gördü.
İbrahim Varelci: Gündelik hayatın dili şiirinizde nerede konumlanıyor?
Gündelik hayatta kullanmadığım kelimeleri şiirime de almamaya çalışırım. İleride, beni gündelik hayatımda tanıyan insanların “Burak, bu kelimeleri hiç kullanmazdı.” demelerini istemem. Yani kendi gündelik kelimelerimle oynayarak şiirlerimde kullanırım. Sağlam dizeler kurmaya, anlamı istediğim şekilde vermeye çalışırken gündelikten yola çıkarak kendi kelimelerimi elde etmeye çalışırım. Okura da geçer umarım.
İbrahim Varelci: İçinde politik söylemler olduğu gibi, hayata dair de söyleyecek çok sözü olan şiirlerin olduğunu görüyoruz. Şiirin bu şekilde kategorilere ayrılmasına nasıl bakıyorsunuz? Örneğin sizin şiirlerinize politik yönü ağır basan şiirler denilebilir mi?
M. Burak Çelik: Ben yalnızca hayata, yaşamıma dair şeyleri yazmaya çalışıyorum. Yaşamadığım, hissetmediğim, ağırlığını çekmediğim mevzuları şiirime de sokmuyorum. Türkiye’de yaşayan insanlar olarak maalesef politika hayatımızın içinde. “Yukarıdan” yapılan hamleleri halk olarak çok yakından hissediyoruz. Sokağa çıkmadan, evimizde bile, otururken ya da yatarken etkileniyoruz. Çoğu insan ya kanıksıyor, ya eşin dostun yanında rahatsızlığını dile getiriyor –bu da artık bir kanıksama biçimidir. Biz şairler de haliyle bunları şiire aktarıyoruz, bir kısmımız diyeyim ya da. Normalde salt olarak politika, siyaset, parti konuşmam. Şiirlerimde de bahsetmem. Fakat halktan biri olarak önce kendim praitkte sıkıntılarını yaşıyorum, sonra çevremde bunu gözlemliyorum. Şiirlerimde de hâliyle bu kaçınılmaz oluyor.
Kategorilere ayırma konusuna gelince, daha önce söylediğim gibi: Şiir tedirgin etmeli. Patlamamalı ama her an patlayacak olmasıyla tedirgin etmeli. Ben tedirgin eden şiirlerden yanayım. Belki ben böyle bir ayrım yapıyorumdur: Tedirgin eden, rahat bozan şiirler ve suya sabuna dokunmayan şiirler.
İbrahim Varelci: İçte olanla dışta olanın kesin çizgilerle ayrılabileceğini düşünüyor musunuz?
M. Burak Çelik: Asla. Dıştayken içeriyi taşırız. İçeriye dışarıyla gireriz. Kitabımdaki İç, Dış ve İç Dış Sentezi bölümleriyle de aslında bu düşünceyi kurmaya ve anlatmaya çalıştım. İç bölümünde her ne kadar daha çok “ben” şiirlerim olsa da asla dıştan bağımsız değil. Dış bölümünde ise asla “ben”den kopamamanın anlatısı vardır ve İç Dış Sentezi ile de bunu tek bir şiirde anlatmaya çalıştım. Başarabildiysem, ne mutlu…
İbrahim Varelci
İZDİHAM