21 Temmuz 2024

Mahmurluk ve Mahrumiyet, Gökhan Sezgin

ile izdihamdergi

Hangi sabah aralasan perdeni, karşında hep o; ait değilim hissi.
Hangi umuda tutunsan nâfile, kendi hayatının yüküsün sanki..


Nerede değilsen orada mutlu olacakmışsın hissi; Zaman-mekan mefhumundan çok daha fazlası.

Hiçbir gölgeye sahip olamamak ve hiçbir gönlün gölgesine sığınamamak..
Hiçbir hissi tam mânâsıyla hissedememek.
Bu hiçbir yere, hiçbir şeye ait olamama hissi, belki de hissedilenin en samimisi.
Ve belki de bu hiçlik ; âit olunan tek yurt.


Aslında ait olamama hissini yaşayan insan uçsuz, bucaksızdır.
Ne büyüyecektir ne de küçük kalacaktır.
Onun için ne gidilecek yer vardır ne de görülecek yeni yerler. O varmaktan ziyâde yolda olmayı seçmiştir, yol hiçbir yere çıkartmasa da..

Hayat denilen bu hengâmeli yolda onun nezâketine hışımla mûkabil olunmuştur.
O da bu müthiş teessürün ebedi ifadesini her daim taşır gözler
inde.

Hiçbir yere âit olamamak, yine zaman ve mekan şikayetinden azâde bir mağlubiyetin teselli cümlesidir. Ve bir sıkışmışlık, bir boğulma hissi.
Bu tükenmişlikte yeni insanlar tanımak şöyle dursun, tanıdıklarını da unutmuştur.

Sartre tam da bu durum için bir özet yapmış aslında.
’’ İki kent arasındayım; biri bilmiyor beni, öteki artık tanımıyor ’’

İnsanlar; insanların şehirleri, şehirler insanların mezarları..

Bazen büyük bedenler, küçük kanatları taşıyamıyor,
Küçücük bedenleri büyük kanatlar uçuramıyor bazen.

İnsanın en ağır yükü yine kendi oluyor bu yolda. Gariptir çoğu kimse kendine verdiği zararın sadece fiziksel müdahale ile olabileceğine inanıyor. insan, kendine verdiği ruhsal acının derinliğini görebilseydi… Nereye ait olduğunu bilir miydi ya da nereye ait olmadığını…

Neyse, ne diyordum?
Evet bir boğulma bir sıkışmışlık hâli demiştik de,

Zihnimde nedense Beauvoir’in sözü yankılanıyor sürekli,

’ Yıllar bütün omuzlara aynı ağırlıkta çökmez ’’

Bu sözden sonra insanın ne tek satır yazası geliyor ne de okuyası.
Mum gibi eriyor gözlerinin feri, geriye bir mahmurluk bir mahrumiyet kalıyor.