Kirko’nun kırk sevimli ayağı vardı. Kirko en çok renkli ayakkabılar giymeyi seviyordu. Özellikle bağcıklı kahverengi simli botlarını çok seviyordu. Her gün kırk kahverengi, bağcıklı, simli botlarını siliyor, bir güzel parlatıyordu.
Kirko’nun arkadaşları da kahverengi, simli, bağcıklı botlarını çok beğeniyordu. Tırtıl Timo, “Benim de senin gibi kahverengi, simli, bağcıklı botlarım olsa onları hiç yanımdan ayırmazdım” demişti.
Ağustos böceği Bili, “Keşke bir çift yani iki adet ayakkabım olsa seninki gibi ve onları sürekli giysem” diye iç geçirmişti. Arkadaşlarından peygamberdevesi bir keresinde ayakkabılarından iki tanesini ödünç almak için kapısına gelmişti. “Akşam, göl kenarında arkadaşlarla yemek yiyeceğiz. İki simli, bağcıklı, kahverengi botunu ödünç verir misin arkadaşım?” diye sormuştu.
Kirko, “Benim için ayakkabılarım çok değerli. Seni kırmak istemezdim ama veremem” dedi.
Peygamber böceği üzülerek ayrılmıştı kapıdan. Kirko o gün çarşıdan evine yine kırk dakikada gelmişti. Kitap okuyacağı için çok heyecanlıydı. Çünkü Cuma günleri kitap okuma günüydü. Heyecandan kırk kahverengi, simli, bağcıklı botlarını kapının dışında unuttu. Sabah olduğunda okula gitmek için botlarını tek tek giymeye başladı. Tüm ayakkabılarını giydi. Ters giden bir şeyler vardı. Bir şey eksik gibiydi. Evet, kırkıncı ayağı açıkta kalmıştı. Gözlerine inanamadı. Kırkıncı kahverengi, simli, bağcıklı botu kaybolmuştu. Sağa sola bakındı. Kaktüsün arkasına baktı. Hiçbir yerde yoktu. Peki, nereye gitmişti? 39 kahverengi botlu ve bir çıplak ayağı ile ormanın derinliklerine daldı. Tırtılın kapısını tüm gücüyle yumrukladı.Dan Dan Dan. Tırtıl biraz korkarak ve şaşırarak kapıyı açtı.
Karşısında Kırkayak Kirko’ yu görünce içeri buyur etti. “Ne oldu Kirko’cuğum?” diye sordu. Kirko kızgın vaziyette, “Kırkıncı ayakkabım kayıp. Aklıma sen geldin. Hep sahip olmak istiyordun ayakkabılarıma. Sen aldın! Ver geriye!” Tırtıl iftiraya uğradığı için şaşkındı.“Benim aldığımdan emin misin? Gördün mü? Ya da bir gören olmuş mu?” “Hayır görmedim. Ama sen hep ayakkabılarımı istiyordun. Ver ayakkabımı!” diye sesini yükseltti Kirko. Tırtıl, “Ayakkabını ben almadım. Evet, beğeniyordum ama asla senin iznin olmadan almam. Buna çalmak denir zaten. Ben hırsız değilim” dedi ve kapıyı yüzüne kapattı.
Havaya uçacak değil ya diye düşündü. Aklına peygamberdevesi geldi. Bu defa peygamberdevesinin kapısında belirdi.
Tak. Tuk. Tok Peygamberdevesi kapıda belirdi. Arkadaşını içeri davet etti. Kırk ayak Kirko, ayağında olmayan kırkıncı çıplak ayağını gösterdi. “Ayakkabımı geri ver! Çaldın ayakkabımı değil mi?” dedi.Peygamberdevesi suçlama karşısında afalladı.
“Ne diyorsun Kirko? Söylediklerini kulakların duyuyor mu? Çalmak kötü bir kelimedir. Neden çalayım ki?”
“Sen de tıpkı diğerleri gibi ayakkabılarımı çok beğeniyordun. Onlar çalmadıysa sen çalmışsındır. Uçmadı ya?”
Peygamberdevesi, Gözünle görmeden sadece tahmin yürüterek kimseyi suçlayamazsın. Çok çirkin bir davranış. Lütfen artık git” dedi ve kapıyı yüzüne kapattı.Kirko, evine döndü.
Arkadaşlarını üzmüştü. Onları hırsızlıkla suçlamıştı. Kendisini kötü hissetti. Peki, nereye gitmişti botu?
O esnada kapı çaldı. Yer faresi elinde kahverengi, simli, bağcıklı botuyla karşısındaydı. Kirko, elinden ayakkabısını çekiştirdi ve “Demek sen çaldın, hiç aklıma gelmemiştin” dedi.
Yer faresi Kirko’nun sözleri karşısında donakaldı.“Ne diyorsun sen komşum. Ne çalması?”
“Ayakkabımın sende ne işi var öyleyse?” diye üste çıkmaya çalıştı Kirko. Gece fırtına çıktı, biliyorsun. Şiddetli rüzgâr botunu kapımın önünesürüklemiş. Sana iyilik yapmak istemiştim” Dedi.Kirko kendisini çok kötü hissetti.
Sakinleşti.“Haklısın Yer faresi. Seni ve arkadaşlarımı kırdım. Gözümlegörmediğim halde sizleri suçladım. Çok üzgünüm.” Dedi.Yer faresine sımsıkı sarıldı. Kırk kez özür diledi. Kırkıncı botunu ayağına giydi. Koşarak arkadaşlarının kapılarını çaldı. Onlardan tek tek özür diledi. Ve bir daha asla gözüyle görmeden kimseyi suçlamadı.
Melda Zirek
İZDİHAM