Söz gelişi “çayır” gerçekte üçe ayrılır. Bunlar, “Fırtınanın çayırı”, “Öğlenin çayırı” ve “Ölümlerin çayırı” adlarını taşırlar. Fırtına ise beşe: “Yıkanmış fırtına”, “Geçmişi ormana takılı fırtına”, “Umutsuz fırtına” ve “Tarihini yok etmiş fırtına”dır. Çünkü dört beştir. Toprak ise yalnızca Bir’e ayrılır ve bir iyidir. Çünkü nedensellik yasasının kaynağını oluşturur. Yağmur eklemlidir.
Şimdi ölümleri bölmeye başlayalım: “Padişahların ölümü”, “Delilerin ölümü”, “Cücelerin ölümü”, “Kızoğlankızların ölümü” ve “Doğmamışların ölümü”. Kaç etti? Altı mı? Gerçekte yedi olması gerekiyordu. İşte o yedinci ölüm unutuldu ve kılık değiştirerek bir denklem içinde matematikte boy gösterdi: p/q=ne p, ne q. Tükenmez selin meşeli ağırlığı ve kış sellerinin uçuşu, yaz göllerinin güneşi, yaz olmuş kırağ, güneş dorukları. Tümünü unuttum.
Nesnelerin toplamı bir im biçimidir ki, karşılığı gösterilmez. Tümceler arasında anlam farkı yoktur, ancak kendi bulduğumuzu anlayabiliriz. Bu da bağımsızlık ve yalnızlık demektir. Bir tümcenin içindeki sözcükler sonsuza eğin yer değiştirebilirler. Bunu denemeye değer. Tanımlama tüketti beni. Yinelemeden ise nefret etti. Bizi aldatan, günlerin, ayların, yılların yinelenmesi oldu. Oysa yinelenen hiçbir şey yoktur. Bunu biliyorum.
Melih Cevdet Anday
İZDİHAM