1992 yılında İzmir’de doğdu. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Klasik Arkeoloji Bölümü’nden mezun oldu. Şuanda Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nde Arkeoloji üzerine yüksek lisans eğitimi almakta. Kasım 2019’da Derin adlı ilk kitabı okurlarıyla buluştu. Şiirle beraber kısa öykülerle ve çevirisini yaptığı eserlerle edebi hayatına yön veriyor. Yazarın; ”Düşünce Öykü”, ”İshak Edebiyat” gibi çeşitli dergi ve platformlarda yayımlanmış öyküleri mevcut. Sıfır Yayınları’nın kolektif kitap çalışmasında öyküsü yer almakta. Beyinsizler adlı popüler bilim ve teknoloji platformunda gönüllü olarak yazarlık, çevirmenlik ve hikâye anlatıcılığı yapıyor. Edebi çalışmalarımın devamıyla beraber Arkeolog olarak mesleğini sürdürmeye devam ediyor.
İbrahim Varelci: Yazmak rahatlatıcı mı, yoksa daha çok huzursuz mu edici?
Meltem Terzioğlu: Kaygılar, cevabını bulamadığım sorular, sorunlar büyütüyorum kafamın içinde. Bunları bir şekilde içimden atmam gerekiyor. Bu noktada yazma eylemi devreye giriyor. Kısacası yazdıkça büyük bir rahatlığa erişiyorum. Huzursuz edici olan şey yazmamak olur benim için.
İbrahim Varelci: Edebiyat karın doyurmaya başladığında niteliğinden ödün vermek zorunda mıdır?
Meltem Terzioğlu: Edebiyat yazarın karnını doyurmaya başlıyorsa ve para kazanma kaygısı ortadan kalkmışsa başka işlerde enerji ve vakit harcanmayacaktır. Bu durumda niteliksiz eserler yerine çok daha nitelikli eserlerin üretiliyor olması gerektiğini düşünüyorum. Buradaki temel sorun para kazanma kaygısının edebi kaygıların önüne geçmesi.
İbrahim Varelci: Sizce edebiyata en yakın duran sanat dalı hangisidir?
Meltem Terzioğlu: Edebiyatın doğuşundaki temel unsur olan tiyatro bu soruya vereceğim cevap olacaktır. Tiyatro, içinde edebi bir metin barındıran bir sanat dalıdır. Bu metnin duyguları ve verilmek istenen mesaj oyuncular aracılığıyla seyircilere aktarılır.
İbrahim Varelci: Kitaplarınızın okunduğunu bilmek sizde nasıl bir his doğuruyor?
Meltem Terzioğlu: Kitabımın insanlara bir şekilde ulaşıyor olduğunu bilmek büyük mutluluk. Demek ki söylemek istediklerime kulak veren birileri var. Bu, benim için umudun tanımı. Kaleme aldıklarım, insanlara ulaşmam için kullandığım bir basamak niteliğinde.
İbrahim Varelci: Pandemiden sonra edebiyata bakış değişti mi?
Meltem Terzioğlu: Değiştiğini düşünüyorum. En azından zamanlarının tümünü evde geçirmek zorunda kalan kişiler kitaba, okumaya, edebiyata sarıldılar. Tabii ki zorlu ve stresli bir dönemden geçiyoruz. Ancak yaşanılan bu krizi fırsata çevirmek, çoğalmak, üretmek gibisi yok.
İbrahim Varelci: Yazarların z kuşağıyla olan iletişimi nasıl olmalı? Yazarlar bu gibi sosyal değişimlere müdahil olmalı mı?
Meltem Terzioğlu: Yazarlar kaleme aldığı kitaplarla insanlara ulaşabilmeyi amaçlıyorsa yeniliklere muhakkak ki açık olmalı. Bu anlamda yeni dönem yazarları olarak şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Genç beyinlerle kurulacak sağlıklı iletişimin temeli de sosyal medyadan geçiyor tabii. Hem ileride edebiyatın dümeni z kuşağının ellerinde olacak. Geminin buz dağına çarpmasına engellemek için bilgi alışverişinin olması gerekiyor.
İbrahim Varelci: Her yazar kendi kitlesini mi yaratır?
Meltem Terzioğlu: Yazarlar yazdıklarıyla kendi kitlesini oluşturur dersek yanlış olmaz. Özgün olmayı hedefleyen her yazarın kendine has bir kalemi vardır. Kaleminin tadı kiminin ağzında acı bir tat bırakır, kiminin ağzında tatlı. Böylece o yazardan aldığı tatla tatmin olan bir kitle oluşur.
İbrahim Varelci: Popülist edebiyata neden çamur atılır?
Meltem Terzioğlu: Popülizm ile beraber edebiyatta kalite düşüyor, nicelik arşa çıkıyor. Üretmek güzel de asıl önemli olan ne ürettiğin. Maalesef ismin varsa yani popüler bir kişiysen var oluyorsun. Eğer ki ismin yoksa kaleminle harikalar yaratsan bile varlığın pek fazla hissedilmiyor. Bunun için inandığın yoldan sapmadan, kendini gelişime kapatmadan yaptığın işe devam etmen gerekiyor. Zaten amaç milyonlara hitap etmek değil. Rakamların önemi yok. Seni anlayacak insanlar olsun yeter.
İbrahim Varelci: Görünür olmaktan endişe duyuyor musunuz?
Meltem Terzioğlu: Hiç böyle bir endişem olmadı. Kendime güvendiğim alanlarda ‘‘Acaba bunu yapabilir miyim?’’ endişesi taşımadan adım atarım. Böylece tecrübemin olmadığı konularda dahi deneyim sahibi olabiliyorum. Ayrıca yazar olup görünür olmaktan çekinmeyi çok doğru bulmuyorum. Yazdıklarını paylaşmak istemeyen Franz Kafka’nın arkadaşı olmasa böylesi güzel bir kaleme ulaşamayabilirdik mesela.
İbrahim Varelci: Yazmak ifşa olmak mıdır?
Meltem Terzioğlu: Yazmak ifşa olmak değil özelini, dünyanı kendi rızanla insanlarla paylaşmaktır.
İbrahim Varelci: Yazarlık son yıllarda neden bu denli popüler oldu?
Meltem Terzioğlu: Bu durum yayınevlerinin artışı ile ilişkilendirilebilir. Özellikle ‘‘Kitap mı yazdınız? Gelin, basalım.’’ sloganlarıyla ücretli kitap yayımlayan niteliksiz yayınevleri çok fazla. Üretmek ve üreteni teşvik etmek elbette çok güzel bir şey. Ancak işin içine ticari kaygılar girdikçe yazarlık, ‘‘Haydi bir kitabım olsun.’’ diyen kişilerin tutkusundan öteye gidemeyecek. Kitap çıkarmak değil üretime devam etmek mühim olan.
İbrahim Varelci: Yazar topluma karşı sorumluluk taşımalı mıdır?
Meltem Terzioğlu: Taşıdığını düşünüyorum. Yazarın derdi olmalı, kaygısı olmalı, vermek istediği bir mesaj olmalı. Toplumun, bireyin sesi olmalı. Yoksa o yazar rüzgâr nereye eserse oraya gitmeye mahkûm olur.
İbrahim Varelci: Bir gün ölüp gideceğiz. Geriye bir cümleniz kalacak olsa, bu hangisi olurdu?
Meltem Terzioğlu: ‘‘Baharın güzelliğini yaşatın, kışların ayazı zaten iliklerimizde.’’ demek istiyorum herkese. Sevin, sevilin, gülün, güldürün, düşünün ve okumaktan vazgeçmeyin.
İbrahim Varelci: Keşke ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?
Meltem Terzioğlu: Okurken ‘‘Bu ne muazzam bir kalemdir.’’ deyip imrendiğim çok eser oldu. Ancak isim verecek olursam Anna Sewell’in ‘‘Siyah İnci’’ kitabını söyleyebilirim. İngiliz edebiyatının en iyilerinden ‘‘İki Şehrin Hikâyesi’’ adlı kitabıyla Charles Dickens’ı da söyleyebilirim. Stefan Zweig kişisine duyduğum hayranlık çok başkadır. Gördüğünüz gibi tek bir tane isim vermek pek mümkün olmuyor.
İbrahim Varelci: Yazar tavrı, yaşam biçimi diye bir şey var mı?
Meltem Terzioğlu: Ben kalıplardan yana olmadım hiçbir zaman. Bir kişi yazar olduğu için şöyle davranmalı, böyle giyinmeli, şu biçimde konuşmalı dediğim de olmadı. En güzel olan doğallık ve samimiyettir. Kalıpları yıkıp şeffaf olabilmek en büyük meziyet. Ancak yazarların gerçek dünyadan başka bir yaşam alanına, zengin bir hayal dünyasına sahip olduklarını söyleyebilirim.
İbrahim Varelci: Kendinizi yalnız hissediyor musunuz?
Meltem Terzioğlu: Ben de herkes kadar yalnız hissediyorum kendimi. Bazen herkesin hissettiğinden daha fazla. Günümüz insanı fazla gerçekçi, materyalist olup her zaman bir beklenti içindeler. Derinlerde bir yerde düşüncelerimin, hislerimin anlaşılmadığımı sezinliyorum. Tüm bunların bütünü beni yalnızlığa itiyor sanırım. Bu sayede edebiyata, sanata tutunuyorum belki de. Yalnızım ancak mutsuz değilim.
İZDİHAM