Mert Özden, Geri Dönen
yürüyen polis üniformaları var
şapkalarında yıldızlar, keski ve barut
sirenler kötüye delalet ediyor
bulutlar; karmakarışık saçlarım
yaya geçitleri kullanılmıyor
şehir pranga bulutlar nezdinde eziliyor
her şehir bir insandır venüs
uzak denizlerime bakarken rabbim
tarık bin ziyad oluveriyor yeni adım
hakir, yıkık ve yeniden kundaklanmışım
ah benim hayalcilik meselem ah
bilseydim bu gözüpeklik dümenden
bilseydim kahırı sade açlık sananları
sırtımı hasma dönerdim venüs
çakmak cebimde telaş besliyorum
benim güneş doğumu gençliğim venüs
bir ağlamaya feda ederdim gülüşümü
ki şimdi geldin çözülecek kelepçelerim
dökülen yağmur büyütecek seni
kitap ellerin, mağrur gözlerin
çimenlere bırakılan çiğ damlaları olacak
bant dermanlar, sirenler, ticaret adamları
puştluklarını hatırlayıp kadehler eskitecek
baksaydın pencereden ışıyacaktı gece
bağıra bağıra yükseltecektim hükmümü
bağıra bağıra anlatacaktım hepsini:
“asfaltlarda yüzükoyun dövüldüm
bu sularda boğdular beni…”
sonra kaçacaktım toprağa
ardımda sonbahar
ardımda yüzyılın çiçek tohumları…
gül, şehrengiz ve hâr…
rabbim, sürekli keşke diyorum…
hançer şiirler var yumruklarımda
baktıkça ihaneti okuyorum
yaya geçitleri kullanılmıyor
derin derin nefesleniyor muktedir
gözlerim harp, ıslığım göç
gördüğüm herkes düşman.
oysa bundan kellisiydim
tüm doğumlardı benim doğumum
herkesin sandığı kimsenin umduğuydum
ilah, evren ve annem arasında
diz üstü çöküp önüme kapanırdım
unuttuğum her şeye kavuşmak
tek ve son kalan
hakkım
venüs… üşüyorum
son hatrım için tut omuzlarımdan
çakmak cebimde telaş besliyorum
Mert Özden, Hece 247, Şubat 2017
İZDİHAM
Çok naif, çok ‘taaruz içinde’ bir şiir.