4 Mart 2016

Merve Kuntoğlu, Öylesine Ölmek Bazı Günlerde

ile izdihamdergi

Hasta oluyum diye ıslak saçlarla çıktım serin bahar gününe.-Hasta olmadım-.

Ölümler niyetlere göredir. Ben bugün şehrimin sokaklarında öylesine ölsem diyorum, ayıp olur mu Allaha? Namazları sünnetleriyle kılmak ağır gelmiyor, ama dünyayı yuvarlaklığıyla kabul etmek: bu çok sancılı.

Nasılsın diye soruyor annem. Kafam bozuk desem, kötü bir şey zannedecek. Ölmeye meylettim yine her zamanki gibi desem, bu çok daha müstehcen bir tehdit. Susuyorum. Sonra bakıyorum en çok sustuğum yerlerimde çıkıyor urlar. Hey! Bu serin havada urlar da neyin nesi?

Baharlar bile bahar gibi değil artık diyecek oluyorum, bir ağaç yaprak kapatıyor ağzıma. Ağaçların yollara yakın dallarında meyve yoksa hâlâ belki ölmemiştir çocukluk. Hem ben asansörde iyi günler diliyorsam komşuma belki de yalan söylüyordur modernite.

Başımı ellerimin arasına alıp, bir duvarın üstüne koyuyorum. Bugüne kadar çok ağırlık yaptıysa da bana, nimettir sonuçta. Böyle daha iyi, yürüyorum. Türümün lanetlisiyim, aynaların önünden geçiyorum ama bakmıyorum hiçbirine.Yo hayır, çantamda babasıyla arası açık bir Delikanlı taşıyor olmam güç vermiyor bana. Babamla kavgalıyım bundan kimsenin haberi yok, babamın da.

Işte ben böyle böyle büyümüyorum. Çünkü söz konusu yüzyılda rüyada helikopter görmek çamaşır makinesinin iyi çalıştığına yorumlanır.

Dolmuşa biniyorum. Insanın bi kafası yokken kendine bakanları umursamıyor, bu çok iyi. Sonra kafam geliyor aklıma. Hani aklı kafamızda taşıyorduk? Bilim kutsal bir inektir öyle mi? Hem böyle demişken, müsait bir yerde ölememek ismet özeli ilk kez canlı canlı görmeye benziyor. Çok sancılı, çok hevesli, çok kahkahalı. Ben kahkaha atmayı bilmem, belki bu kutsal görevi ismet özel yerine getirir ben ölünce.

Ölüm demişken onu en iyi bipolar arkadaşımla konuşurum diyordum. O da “ben hastalıklı ve aşığım sana ne oluyor” diyor. Uykunun büyük kardeşi olduğunu söylüyorlar, bilmem ki. Ben uyuduğumda, kapandığında kendini yenileyen okul bilgisayarları gibi unuturum bi çok şeyi. Her uyandığımda ilk günden kalma bir şaşkınlık. Her gün aynı şaşkınlığa uyanmakla bir gün böcek olarak uyanmak arasında ne fark var?

Hayır, ölümün bunlara benzediğini zannetmiyorum. Ne vardı bir telefon açıp soramıyorum dedeme, bana eski kelimelerle anlatsa ölümü?

Belki de güzel bir neden bulmalıyım ölümüm için. Kanser desem, üstüm açık uyudum diye kızar babam. “Elim” bir kaza, bu da çok trajik. Tanımadığım insanların hikayemi anlatmalarını istemem arkamdan. Devrim için savaşırdım çaydanlık taşırken düşürmemden korkmasaydı annem.

Kendi kendime konuştuğumu duyan bir amca “seçimlerden sonra öl bari evladım” diyor “oyun boşa gitmesin”. Sonra bir uğultu başlıyor. “Siz bilmezsiniz eskiden biz neler çektik…” Onlar konuşuyor, ben yapamıyorum. Buna biraz da genç mervenin acıları diyoruz. Urlarım kaşınmaya başlıyor. Bir yol açıp iniyorum dolmuştan.

Hiç topuklu ayakkabım olmadı -bunun uzun boylu olmamla ne ilgisi var, tabi ki kahrolsun kapitalizm- bu yüzden bilmiyorum kibar koşmayı. Ben rüyamda koşarken uçarım, öyle büyüktür adımlarım. Geldiğim yere doğru koşuyorum. Ne yaptığımı bilmiyorum evet, sorun da bu ya!

Cebren ve hile ile de olsa ölmem gerek artık. Ani bir ölüm? Hayır, onu istemem. Belki koşarken uçarım, uçarım, uçarım ve… Ah! Işte kafam öylece duruyor duvarda. Kimse ellememiş belli ki, aksi de düşünülemezdi zaten. Geçiyorum karşısına. Bir tanıdıkla psikiyatri kliniği bekleme salonunda karşılaşmak kadar ayıp. Hemen alıyorum ve koyuyorum yerine. Ağırlığımı artırıyor, koşamıyorum. Yürüyorum ve giriyorum eve, yine ölmeden. Yaşamak biraz daha debelenecek anlaşılan içimde. Tarihte bugün kafası kopuk kızlar günü ilan edilecek. Uyusam unuturum belki tüm bunları da. Belki sever beni Rabbim. Yedinin sekizincisi yapar. Belki uyurum ve uyandığımda.

Merve Kuntoğlu
İZDİHAM