5 Mayıs 2017

Mihrabın Değil, Mahallenin İmamı

ile izdiham

Yakın geçmişimizde İslam’ın ve Müslümanların gelişme ve ilerlemenin önündeki engeller olarak gösterildiği laik söylemlerden ve uygulamalardan elbette din görevlileri de payına düşeni aldı. Özellikle Türk sinemasında imamlar hastalıklı bir bakış açısıyla beyazperdeye yansıtılarak toplumun belirli bir kesimi ötekileştirildi, aşağılandı hatta yok sayıldı. Sosyal hayatın içinde yer almayan, eğitimsiz ve sahtekar imam tiplemeleri üzerinden ‘bütün müslümanlar böyledir’ algısı oluşturuldu -ki bunun etkileri fenni ilimlerin yanı sıra iyi bir din eğitimi almak adına imam hatip okullarını tercih eden çocuklara kadar sirayet etti.

Müslümanların ve İslam coğrafyasının belki de tarihin en zor dönemini geçirdiği bu süreçte özellikle din görevlilerine büyük sorumluluklar düşüyor. İslam’ın huzur ve barış vaad eden bir din olması hasebiyle imamların da insanlığın umudu olduklarını söyleyebiliriz.

Bugün artık hem zihinlerde hem de gerçek hayatta yaklaşık 10 yıl önceki imamlık tanımından bambaşka bir imam profili ile karşı karşıyayız. Bunlardan biri de Kadıköy Hasanpaşa Camii’nde imamlık yapan Levent Uçkan.

Levent Hoca, camileri sadece namaz kılınan yerler değil; hayatın merkezinde, toplumsal dayanışma ve birlikteliğe ev sahipliği edecek mekanlara dönüştürme hayaliyle yaklaşık 10 yıldır görev yapan bir din gönüllüsü. Camiyi, mahalle sakinlerinin namaz vakitleri dışında da uğrayarak ihtiyaçlarını göreceği ve problemlerine çözüm arayacağı bir yer haline getirebilmek adına caminin kapılarını ilk etapta 20 saate yakın sahiplerine açar. Son 2 yılda ise cami 24 saat boyunca hizmet vermeye ve mahalle sakinlerinin sosyalleşmesine ev sahipliği etmeye başlar.

Camide, tüm mahalleliyi kapsayacak şekilde tamamen gönüllülerden oluşan bir iş paylaşımı yapan Uçkan, “ Sadece namaz vakitlerinde kapıları açan, geriye kalan zamanlarda insanların hayatına dokunmayan bir yaklaşımın camileri ihya etme noktasında eksik ve yetersiz olduğunu düşünüyorum. 70-80 yıl çeşitli sebeplerden ve yasaklardan ötürü camiyi kendi standardında kullanamamışız. Eski yıllara ait çeşitli mazeretlerimiz var. Bir şeyi asli unsurlarıyla kullanamayınca artık ondan soğuyorsunuz ve örfünü de unutuyorsunuz.” sözleriyle imamlığı günde 5 vakit namaz kıldırmanın çok ötesinde bir gönül işi olarak gördüğünü ifade ediyor.

Dindarlaşma, Geleneksel Kültürün İhyası İle Mümkün
Dindarlaşma’nın geleneksel kültürün ihyası ile mümkün olacağını düşünen Levent Uçkan, “Mahalle sakinlerini beş vakit namaza çağıramasak da Kutlu Doğum’da ‘Efendimizin doğum dakikalarında ona hürmeten ayakta olalım ve teheccüd kılalım’ diye davet ettiğimizde daha farklı bir yaklaşım oldu. Kadıköy’e dışarıdan taşınan bir cemaatle değil 5 bin kişilik Kadıköy’ün yerlisi ile bu etkinliği yaptık. Çünkü Kadıköy’ün kendi dinamizmi ile bir şeyler yapmak istiyoruz.” diyor.

Yapmayı Hayal Ettiğim Şeyler Var
“Biz nasıl bir cemaat olacağız” sorusuyla yola çıkan Uçkan, “Yapmayı hayal ettiğim pek çok şey var. Ev ziyaretleri yaptık. Caminin eksiklerini mahalle sakinleri ile görüştük. Cemaatle ilk buluşmalarımızda dinin temel emir ve yasakları açık ifadelerle konuşuldu. Cemaatimde her düşünceden insan var, Cuma günleri yaklaşık 1000 kişi oluyor. Anlattıklarımızın arkasından siyasi veya herhangi bir cemaat için talepler olmayacağını anlattık.” diyerek camilerin namaz ibadeti merkezde olmak kaydıyla hangi yan rolleri üstlenebileceği ile alakalı fikirler üretiyor.

Mihrabın Değil, Mahallenin İmamı Olmak
500’e yakın kadın ve erkek cemaatin hem ibadetlerini hem sosyal sorumluluklarını daha gönülden yapabilmeleri için de önderlik yapıyor Uçkan. “Cemaatinizin ancak yüzde 1-2’si camiye geliyor, diğer yüzde 98-99’u dışarıda. Dolayısıyla camide geçirdiğimiz zamanın daha fazlasını ev ziyaretleri ve sokakta geçirmemiz gerekiyor. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanımız Prof.Dr.Mehmet Görmez’in de zaman zaman bizlere ufuk açıcı tavsiyeleri ve yönlendirmeleri oluyor. Biliyorsunuz mahalle kültürü azalıyor, komşuluklar gidip gelmeler neredeyse yok. Kadim mahalle kültürünü ve komşuluğu bir nebze olsun canlandırmak adına Yöre Günleri yaptık. 600 kişiyi cami bahçesinde ağırladık. Karadenizli aileler yaptı, kendi yörelerinin yemeklerini kendileri gelenlere ikram ettiler. İstediğimizin ve beklediğimizden çok daha iyi bir tablo ile karşılaştık.”


Cami Bizi Tedavi Ediyor
Namaz kılarken alnımızın yere sürülmesi ve bunun bir başka insanın ayaklarının 5 santim gerisinde bize yaptırılması içimizde bir şeyleri kırar. Bunu da evde kendi seccademizde değil camide yaptığımızda cami bizi tedavi eder. Hasanpaşa Cami imamı Levent Uçkan da mahalle sakinlerini camiyle buluşturarak bu tedaviden faydalanmaları için çalışıyor. Uçkan, “ ‘Namaz kişiyi kötülüklerden alıkoyar.’ ibaresinin karşısına ‘herkesi mi?’ sorusunu sorarsak, evet herkesi… Münafığa da faydası var bu namazın, onun en azından bedeniyle alakalı bir iyileşme sağlar. Fasık için de toplumsal baskı oluşturur. Her 3-5 saatte bir dini söylemin içine girerse günahı o kadar fasıkça işleyemez. Müttakisine de müslimine de her birine ayrı ayrı faydası olacaktır. Zaten namazın fayda etmeyeceği kimse yok, o bakımdan keşke elde imkân olsa 80 milyonu günde 5 kere caminin içine sokup çıkarsak, münkeratta yüzde 3-5’ten başlayan ve tedricen artan bir hafifleme göreceğiz. Ki bu da adalet, emniyet, eğitim, sağlık vb. kurumların yüklerinde gözlemlenir bir hafiflemeyi doğuracak.”

Hasanpaşa Camii’nin temizliği de yine gönüllüler tarafından yapılıyor. Klasik usullerle kişinin kendi iç dünyasını temizlemesine yardımcı olmak adına sosyal statüsü ne olursa olsun temizlik nöbeti olan kişi görevini başkasına devretmeden kendisi yerine getiriyor. 10-12 yaşındaki çocuklar ile 70-75 yaşındaki amcaları camide bir araya getiren Levent Uçkan, 4-6 yaş arası çocuklara ve kadınlara, cemaatin her yaşına hitap edecek çalışmalar yapıyor.

Madde bağımlılığı olan kişilerin topluma kazandırılması ile ilgili de projeler üreten Levent Uçkan, sokakların uyuşturucudan temizlenmesinin sadece Emniyet’in tek başına yapacağı projelerle yeterli olmayacağını düşünüyor. Türkiye’deki hiç bir kurum, 80 yıl boyunca laik uygulamanın taşraya attığı din olgusunu tekrar oturması gereken yere oturtmadan sorunları çözemeyeceğini vurgulayan Uçkan, “Bizler din gönüllüleri olarak sahada yeteri kadar mesai yaptığımızda bir şeylerin yoluna girdiğini göreceğiz. Sokakta yaşayan çocuklar ve madde bağımlıları için camimizde gece uygulaması yaptık. Caminin alt katını yatakhane olarak ayarladık. Kaymakamlık, Emniyet ve Anatem’in destek sağlayacağı ve camimizin ana merkez olduğu bir uygulamayı projeliyoruz. Gece 23 ile sabah 5 arasında sokakta yaşayan çocukların ve madde bağımlısı kişilerin camide barınmasına imkân sağlayacak ortamı hazırladık. 6 ay içerisinde 20 kadar çocuk toplandı, aralarında 5-6 tanesi madde kullanmaya devam etmesine rağmen caminin alt katı da olsa bir mabede geliyor olmanın verdiği duygularla hareket ediyorlardı. Bu kardeşlerimizle cemaat arasında sorunsuz bir iletişimin olması için bir takım çabalar ortaya koyduk. Cami cemaatinde de daha önce madde kullanmış şuan tedavi neticesinde bağımlılıktan kurtulup tövbe etmiş kişiler var. Hatta cemaatin maddi desteği ile tövbe etmiş bir abimizi umreye gönderdik. Mahalle sakinlerinin, uyuşturucu madde bağımlısı kişilere karşı nasıl bir tutum içerisinde olmaları gerektiği noktasında tecrübelerinden istifade ettik. Ancak bir kaç sıkıntı sebebiyle bu uygulamaya bir süreliğine ara vermek durumunda kaldık.” diyor.

Hasanpaşa Cami Aynı Zamanda Bir Kızılay Şubesi
Türkiye genelinde yıllık 2,5 milyon ünite kan toparlanması gerekiyor. Levent Hoca cemaatini bu konuda da teşvik ediyor. Kadir Gecesi ‘tesbihat mı çekeyim’, ‘Kur’an mı okuyayım’, ‘kaza namazı mı kılayım’ diye soranlara kan vermelerini tavsiye ederek nafile ibadetlerin yanı sıra kan bağışının da fazileti konusunda bilgilendiriyor ve toplumsal nöbetlerimizi tutmanın önemine vurgu yapıyor.

Cami merkezli sosyal bir doku oluşturabilmek için hiçbir kurum ya da kişi bir işin yüzde 20’sinden fazlasına finansör olamıyor. Caminin Aşevi’nde hazırlanan yemekler öğrencilere, sokakta kalanlara, ihtiyaç sahiplerine ikram ediliyor. Sosyal yardımlaşmaya cami cemaatinin kendi arasında destek olmasını sağlamak amacıyla her gün ihtiyaç listesi caminin girişindeki tahtaya yazılıyor. Herkes kendi bütçesine göre listeye katkı sağlıyor. Kimi bir kilo patatesle, kimi bir paket tuzla.

Cami çevresinde oluşan sosyal ilişkiler ağının camilerin eskiden var olan sosyal fonksiyonlarına kavuşturulmasıyla mümkün olacağını iddia eden Uçkan, madde bağımlısı olandan tutun da intihar girişiminde bulunana kadar herkese camisinin kapılarını açıyor. “Cami eğer İslam toplumunun kalbiyse, kalp iyi çalışıyorsa tabiri caizse bütün organlar yıpranmaları gereken bütün organlar normal vakitte yıpranacaktır. Toplumdaki işlenen veballarin sorumlusu olarak biz kendimizi görüyoruz. Biz bir zihin dünyası oluşturma, bir istikâmet kazandırmaya yönelik çalışma yapmalıyız. Meselâ bir kandil günü oruç tutmadık, çocukları denize götürdük. Gençlerin ihtiyaçlarını meşru bir şekilde gidermelerine yardımcı olmazsak, ya gizli olarak yapacak ya da gayri meşru arkadaşlarla bu yola girecekler. Bir imam eşliğinde meşru sınırlar içinde eğlencenin organizesi de önemli. Belki herkesin bizden o gün bir beklentisi olan oruç tutmaktan daha elzemdi kanaatindeyim.”

Tuba Karaçorlu, Tohum Dergisi’nden alıntı yapılmıştır

İZDİHAM