3 Mart 2016

Mim Kara’nın Doğuya Hüzün Turları Kitabı Çıktı

ile izdiham

 

‘Kenarda/durduğum yerden bağırıyorum/hepinizi sevebilirim’
İlk kitabı ‘Ergen Ruhlar İlmihali’ kitabından sonra Mim Kara geçtiğimiz ay ikinci kitabı ‘Doğuya Hüzün Kuşları’yla okuyucusunu yeniden selamladı. Kara’nın ilk kitabındaki huzursuzluk ikinci kitaptaki şiirlerde yerini avunmaya bırakmış gibi görünüyor.
‘Edebiyat ortamı’ üzerine yapılan tartışmalar, edebiyatın bağımsız bir alan halini almasıyla yakından ilişkilidir; tartışmaların tarihi de bu sebeple oldukça geriye gider. Yayınlanmış her bir metnin hem niteliğinin tespiti hem de okura ulaşması çoğunlukla edebiyat ortamının o esere dikkat kesilmesiyle mümkün olur. Ancak edebiyat ortamının model anlatımlara fazlaca bağlandığı, kendi moda söylem alanını oluşturduğu ve farklı çıkışlara, anlatılara dikkat kesilemeyecek bir körleşme içine girebildiği de bir gerçek. Bugün dünya edebiyatının baş yapıtı sayılan kimi eserlerin, dönemlerinin edebi ortamı tarafından kabul görmediğini ve yayıncıların bu metinleri dikkate bile almadığını biliyoruz. Şu soru edebiyatla içli dışlı olan herkesin kafasını bir biçimde kurcalamıştır: Acaba, bilmediğimiz bir mecrada bilmediğimiz iyi metinler de yazılıyor mu?
İlk kitabı ‘Ergen Ruhlar İlmihali›ni üç yıl önce Barbar Kitap›tan çıkaran Mim Kara, böyle bir soruyu soranlara, kuşkularında haksız olmadıklarını gösterecek şiirlerle çıkmıştı karşımıza. Uğradığı kitabevinin rafında tesadüfen kitaba rastlayan bir yazar dışında edebiyat ortamı bu şiirlerle hiç ilgilenmedi. Mevcut edebi söylemin uzağında duran, bir anlamda dış kulvarda hiç koşmadan, hedefine yürüyerek gitmeyi tercih eden Mim Kara›dan edebiyat ortamının haberdar olmaması, şairin tercihi nedeniyle normal de kabul edilebilir! Ancak şair, bir şairi kışkırtacak yankıdan mahrum kalmasına rağmen, üç yıl aradan sonra ikinci bir kitapla meçhul okurlarına merhaba dedi: ‹Doğuya Hüzün Turları.› Bu yazı da, dış kulvarda yürümeyi seçen şaire bir merhaba niyeti taşıyor…
EDEBİ SÖYLEMİN ÖTESİNDE
Daha baştan, okurluk hakkımı kullanarak Mim Kara’nın iki eseri arasında bir kıyaslama yapmak istiyorum: ‘Ergen Ruhlar İlmihalinin’ huzursuz şairi, ‘Doğuya Hüzün Turları’nda bir avunma yolculuğuna çıkıyor. Ancak her iki kitapta da metinlerin kültürel bir dokudan uzak olması, çıkılan yolculuğu bildik bir coğrafya ve dil ekonomisi ile tarif etmemizi güçleştiriyor. Ahmet Haşim’in saf şiiri ile Cahit Zarifoğlu’nun bilinç akışının kesiştiği yerden yeni bir şiir neşet ediyor izlenimine kapılıyoruz. Şairin yerini özenle seçtiği ve etkilenme belirtisi göstermediğini de vurgulamak gerek. Her iki kitaptaki şiirlerin, ilk kez şairde dile gelen ve edebi söyleme hiç takılmamış bir tabiatları var; okurken şaşırmamızın bir sebebi de bu. Metinleri nereye koyacağımızı bilemiyoruz, ama iyi bir metinle karşılaştığımızın da farkıdayız.
SAYFASIZ VE BAŞLIKSIZ
Mim Kara’nın ilk kitabı ‘Ergen Ruhlar İlmihali” özellikle sayfasız bırakılmış, şiirlerin çoğu da başlıksız; başlık olarak Roma rakamları var sadece. Bu tercihin, kutsal metinlerle akrabalık kurma arzusundan kaynaklanmış olabileceğini düşünmeden edemiyoruz. Çünkü hiçbir yere ait olmayan, hiçbir kültür tarafından işaretlenmemiş bir varlık üzerine konuşuluyor. Bu ülkesiz kitap, çizimler yerleştirilmiş sayfalarla kendi yurdunu resmetmeyi de amaçlamış belli ki. Konuşan, uzun konuşması bittiğinde son söz olarak şöyle diyor: “Söyledim ne biliyorsam / ama yetmedi sözlerin sadakati / insan ki / sırrı kendisidir / neyi paylaşsın / nasıl kurtulsun sırrından / söyledim yine de / bir şey söylemeliydim çünkü.”
Daha ilk kitapta, “çok sürmeyecek yakalanacaksın” diyen şair, bunu bildiği halde, öncesinde alttan alta hazırlandığı bir yolculuğa çıkıyor ikinci kitabı ‘Doğuya Hüzün Turları’nda. Kitabın başında yer alan “kaçağın ve cehennem yolcusunun birbirine düğümlenmiş hikayeleri” tanımlamasından da anlıyoruz ki, çıkılan yolculuk hem meşakkatli hem de sonu hayra alamet değil. Birinci kitaptan ikinciye geçerken giriştiğim bağdaştırmanın sizi yanıltmasını istemem; bu iki kitap birbirinin devamı olmadığı gibi bir son da öngörmüyor. Ancak, aynı söyleyiş nizamının, aynı dış kulvar yürüyüşünün zemini genişleterek sürdüğünü söylemek mümkün. Şairin şu dizesi de ‘hüzün turu’nun bitmeyip devam edeceğinin habercisi gibi: “Arkasına bakarak kaçabilene aşk olsun.”
ŞAİRİN DOĞU’SU: İNSAN TARAFI
İyi de, doğu neresi? Kültürel düzeneğe olabildiğince uzak bir dil üzerinde yol alan şairin, aslında sıkı kültürel çağrışıma sahip bir yön tercihinde bulunması ne anlama geliyor? Bunu cevabını şöyle veriyor Kara: “Doğu bir yön değil, bir yer de değil. Doğu, batı değerleri tarafından kuşatılan bir insanın insan kalma adına kendinde koruduğu her şey. Doğu bir din, doğu bir duruş, doğu bir farkındalık. Horatius’un, “başka güneşle ısınan topraklar arama kendinden kaçamazsın” sözünü hatırlıyoruz. Ve kendiyle savaşan insanın neden susmak zorunda kaldığına cevap bulamıyoruz.” Öyle anlaşılıyor ki, şairin ‹doğu’su, insan kalma çabasını sergilendiği her yer, her beden, her hafıza. Doğu, doğulan her yer!
Mim Kara›nın, şimdilik edebiyat ortamına dahil olmamış iki kitabı için söylenebilecek en önemli tespit, aslında bunların modern bir mesnevi olmaları. ‹Modern mesnevi› kavramı iddialı bir kavram farkındayım; iddialı bir kavram olmasına rağmen değişik zamanlarda çağdaş bazı metinler için bu tür tanımlamalar yapıldığının da farkındayım. Şairin metinlerinin bu tanımlamayı ne ölçüde karşıladığına iyi okur kendi adına karar verecektir. Okurla, ‹Doğuya Hüzün Turları’nın bir merhabası olarak bir kaç dize paylaşmakla yetineyim: “Kenarda / durduğum yerden bağırıyorum / hepinizi sevebilirim / öyle güçlüyüm.”
Erol Kızıl
İZDİHAM
Kaynak:Yeni Şafak
Doğuya Hüzün Turları
Mim Kara
Barbar Kitap
Ocak 2015
166 sayfa