Mine Berberoğlu, Senfoni
Gün kırk ikindiden kendini sıyırırken,
Yağmur yapraklardan süzülüyor,
Güneş hafifçe gösteriyor yüzünü,
Ayakkabılarım çamura bulanıyor,
Aldırış etmiyorum.
Vakit ikindiye doğru,
Kahve panjurlu evlerden geçiyorum.
Az ileride çocuk cıvıltıları,
Portakal yiyorlar.
Ağır ağır yürüyorum.
Bad-ı sabalar sararken tenimi,
Toprağın kokusu daha keskin.
Menengiçler ardı sıra,
Kiraz çiçeklerinden hakkını alan arılar,
Transparan frenk üzümleri,
Sarılıyorken haymalara,
Geziniyor üzerinde pörsümüş salyangozlar.
Bahar gelmiş,
Yüzümde hissiz bir tebessüm,
Sırtımda eğreti otu.
Mor çitli bahçe,
İçeride iri gövdeli adamlar,
Semaverin dumanı tütüyor,
Hoyratça gülüyorlar.
Gökte bir eleğim sağma,
Muştular söylüyor ibibik kuşları,
Gözlerim yorgun,
Ellerim uyuşmaklı,
Firuze hanım selam veriyor,
Yonga yontuyor Arif usta,
Manifestosu elinde arsız çırağın.
Çöpleri karıştıran kediler,
Hırıltılarıyla ürperiyorum.
Camı kırık bodur ev,
Arka mahallede uluyan köpekler,
Önümde tenha bir yol,
Sokak lambaları yanıyor,
Kaldırımlar kimsesiz,
Vakit artık geç.
Sol yanımda bir sızı,
Kirpiklerimde nem,
Mavi tokmaklı kapıdan,
İçeri giriyorum.
Dizlerim titriyor,
Etim kemiğimden ayrılıyor,
Nefesim kesik,
Bastonum elimde,
Ben yetmiş yaşındaymışım.
Mine Berberoğlu
İZDİHAM