Bir öykünün okur tarafından kabul görmesini sağlayan en önemli özelliklerin başında yazarın kelimelerle kurduğu dünyaya kattığı gerçeklik algısı geliyor. Yazarın kendi dilini ve anlatımını bulmuş olması da okurla arasında kuracağı bağı güçlendirmesi açısından büyük önem taşıyor. Öyküye taşınabilecek konular, geçmişten günümüze kadar temelde aynı kalsa da konuların özgün bir üslupla yeniden yazılması, yazarın çağdaşları arasında yerini bulmasını ve geleceğe taşınmasını sağlıyor.
2023 yılını altı yüze yakın öykü kitabının yayımlandığı bir yıl olarak uğurladık. Bunlar içinde haberdar olup okuduklarım, okunmak için sırasını bekleyen kitaplar var elbette. Ben bu yazıda okunmayı bekleyen kitaplara bir süre ara verip çıkmasını heyecanla beklediğim, yayımlanma sürecini merakla takip ettiğim Miyase Çıkmazı’ndan bahsetmek istiyorum.
Bir kitabın okurla buluşana kadar hangi yolları katettiğini, hangi duraklarda beklediğini bilenlerdenim. Olağan seyrinde bir yol izleyerek ve kendi sesine karşılık bulacağı zamanlara inanarak okurla buluşan eserler, benim açımdan daima özel bir yerde duruyor. MiyaseÇıkmazı da bu eserlerden biri.
Mahalle Mektebi, Heceöykü, Hece, Edebiyat Ortamı gibi birçok edebiyat dergisinde öykü ve küçürek öykü başta olmak üzere farklı türlerde yazmış olduğu yazılardan kaleminin işçiliğini bildiğim Fatma Nur Uysal Pınar’ın ilk öykü kitabı Miyase Çıkmazı; Şubat 2024’te LorasYayınları tarafından yayımlandı.
Kitapta yer alan on beş öykü için ilk olarak söylenmesi gereken, öykülerin anlatmayı iyi bilen ve anlatmayı seven bir kalem erbabı tarafından yazıldığıdır. Öykülerin tamamında dil, inceliklere yaslandırılarak ve dilin anlamsal zenginlikleri dikkate alınarak etkili bir biçimde kullanılmıştır. Miyase Çıkmazı’nın Fatma Nur Uysal Pınar’ın ilk öykü kitabı olduğunu hatırladığımızda bahsettiğim meselenin ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Kitap belirli bir tema bütünlüğü dikkate alınarak yazılmamış ancak her öykü, kendi gerçekliğinde farklı bir çıkmazı göstermektedir. Aile içi travmatik olayların kıskacında ömrü heba olan karakterler, kendi yalnızlıklarından ve çıkmazlarından bir adım öteye gidemeyişlerini, en çok da sebebini bildikleri mutsuzluklarını anlatırlar. Hikâyesi istediği gibi kurgulanmamış/tamamlanmamış insanların mutsuzluklarının nedenlerine tanıklık ederken başka bir hayatın neden mümkün olmadığını da sorgulayıp dururuz kitap boyunca. Ve göğsümüzün üstünde o tanıdık/bildik sızı hiç eksik olmaz.
Fatma Nur Uysal Pınar, kitaptaki öykülerinde farklı bakış açılarını başarılı bir şekilde kullanmış, çoğunlukla da birinci kişili anlatımı tercih etmiştir. Birinci kişili anlatımın verdiği içtenlikle yalın dili birleştirerek okurun öyküdeki atmosfere dahil olmasını sağlamıştır. Öykülerdeki ana karakterlerin ağırlıklı olarak kadınlar olması, yazarın öncelediği hassasiyetleri öykülerine taşıması olarak değerlendirilebilir. Yazarın aileyi merkeze alarak kurguladığı öykülerde kadın ve erkekler; toplumsal yapıdaki yerleri, rolleri, çatışmaları, yalnızlıkları ve mutsuzlukları ile anlatılmıştır. Erkek bakış açısıyla yazılan öykülerde (MiyaseÇıkmazı, Olur mu Olur, Biraz Biraz, Kapı Duvar, Ekşi Mesele) yazarın karakterlerin çıkmazlarını ve duygularını anlatırken empati kurmada ve bunu okura aktarmada başarılı olduğu net olarak görülmektedir.
Tığ, Onun Yerine ve Koku Kaybı adlı öykülerde gözü dışarda olan erkekler tarafından gönlü yıkılmış, ömrü heba edilmiş kadınların içten içe sessiz çığlıkları duyulur. Özellikle Tığ adlı öyküde “oya” ve “oyalanmak” kelimeleri arasında kurulan bağla onulmaz dertler karşısındaki ironik ilişki çok güzel işlenmiştir. Yine Ekşi Mesele adlı öykünün başlangıcında okurun zihninde maalesef ki kabul edilmiş genel algıyla bir kadın olarak düşünülen anlatıcının ilerleyen paragraflarda erkek olduğunun anlaşılması, yazarın “terk edilme” meselesinialışılmışın dışında bir bakış açısıyla yaklaşarak kurgulaması bakımından önemlidir.
Çocuk yaşlarda yaşanan aile içi şiddetin etkisiyle İsmet’in “gönlümün gümüş düğmesi” dediği Suzan’a onu çok sevse de onunla evlenemeyeceğini anlattığı mektup şeklinde yazılmışolan Kapı Duvar, kitapta ayrı bir yere koyduğum öykülerden biri oldu.
Annesinin hamileyken hayata gelmesine engel olmak istediği ama olamadığı kızın kendini fark ettikçe farklılıkları yüzünden dışlanmasının ve bunun bir sonucu olarak da doğuştan gelen eksiklikleriyle/fazlalıklarıyla hesaplaşmasının anlatıldığı Asi Kız yahut Pençe kitapta ön plana çıkan öykülerden biri. “Yaşamak umrumdadır” haykırışının farklı şartlarda farklı yorumlanışının bir örneği olarak değerlendirilebilecek öyküde kızın kendi var oluşunu adlandırmaya çalışırken annesini ve dahi etrafındakileri sorgulaması; kendini kabul etme ve farklılıklarıyla kabul görme isteğinin etkili bir şekilde anlatıldığı görülmektedir.
Öykülerde yerel ağızdaki kullanımların bazı öykülerde -özellikle F/elek-yer alması, Fatma Nur Uysal Pınar’ın anlatımını zenginleştirirken dil konusundaki hassasiyetini ve özenini gösteriyor. Yine metnin okurun önüne serilmesi ve öyküdeki karakterlerin derinleştirilerek anlatılması noktasında yazarın yerinde yapılmış betimlemelere başvurduğunu, bunu yaparken de okurun öyküden kopmasına neden olabilecek gereksiz anlatımlardan uzak durduğunu görüyoruz. Bu da Fatma Nur Uysal Pınar’ın ilk kitap olma heyecanına kapılıp kitabını aceleye getirmediğinin açık bir göstergesidir.
Kitaptaki öykülerin çoğunda kadının ve ailenin merkeze alındığını belirtmiştim. Buna bağlı olarak öykülerin aile ve toplumun kabullerini zaman zaman sorgulayan zaman zaman da aile olmanın gereklerine işaret eden bir yaklaşımla kaleme alındığını vurgulamak isterim. Olaylara ve durumlara kadınca hassasiyetlerle yaklaşılan öykülerde yaratılan atmosferi ve gerçeklik algısını tamamlayacak şekilde gelenek ve göreneklere, yeme-içme kültürüne yer verilmesi hatta bazı öykülerde mutfaklardan sokağa taşan yemek kokularının gelmesi de vurguladığım durumları örneklemesi bakımından önemlidir.
Son olarak kitaba adını veren Miyase Çıkmazı adlı öyküye ayrı bir parantez açmak isterim. Bende iz bırakan kitapların/öykülerin bir türküsü bazen de bir şarkısı vardır. Eseri okurken o ezgi birden bire içimde çalmaya başlar. Ve ne zaman o eserle karşılaşsam o ezgi dilime dolanır. Fatma Nur Uysal Pınar’ın kitaba adını veren Miyase Çıkmazı’nı merkeze alarak baktığımda bu kitabın da bir türküsü var:
Bir gönüle aşk girince ateşi yanmışa benzer
Bir de hasretlik olunca yanmış tutuşmuşa benzer
Öyküyü okuduğunuzda bir mevsimden bir mevsime geçer gibi usulca yürüyüp gidiyorsun(uz). Hem öykünün hissettirdiği yoğun duygular hem de hangi zamandan kaldığını bilmediğiniz incinmişlikler, sonuna kadar açılan bir kapının önünde öylece bırakıyor sizi. Geriye Fatma Nur Uysal Pınar’ın cümleleriyle hayat bulan çıkmazların içinde öyküsü yazgısıyla çatışan kişiler kalıyor. Her şeyin tüketimle ve “an”la sınırlandırıldığı bir zamanda sırf yaşanabilme umuduyla bile güzel olan sevdaların kendini hatırlatmasının güzelliğine tutunmak düşüyor bize de.