Bu metin Edebiyat Ortamı Dergisi’nin Kasım-Aralık 2015 sayısında yayınlanmıştır.
Epeydir kafamı kurcalayan sorular vardı? Şu arabesk meselesi… Çokça okumalar yaptım, bir şeyler yazayım istedim lakin nasip olmadı. İçinden geçtiğimiz son yılda da mantar gibi biten tuhaf arabesk “şey”ler artık beni, meseleyi tartışmaya açmaya mecbur etti. Bir şey arabesk olabilir, evet. İnsan gibi. Maddeye kimlik kazandırmakta üstümüze yoktur. Bu herkesin alıp evine götürdüğü fotoğraflar çektirdiği “arabesk şeyler” dergi içinde vücut bulunca meselenin kaynağına inme merakı hâsıl oldu. Arabesk mevzuuna eğildikçe gördüm ki aslında herkeste başka çağrışımları var bu terimin. En önemli şey müzik. En önemli kelime: Müslüm: Acı.
Oysa arabesk Batı’nın ortaya attığı bir kavram, Doğu’yu şekillendirme çabasıyla türetilmiş gibi. Arap’ın yaptığı iş. Türkiye’ye yansıması Arap müziği: arabesk. 1970ler, 1980lerde zirve. Peki ya Mecnun? Hem acı çekiyor ve bu acıyı çektikçe yabancılaşıyor. Arabesk aynı zamanda bir yabancılaşma süreci mi? Mecnun’un Leyla’ya bakışı… Bu arabesk mi? Sorular çoğaltılabilir.
Ben aslında, birçok okurun da dikkatini çektiğini düşündüğüm, çok resimli, patetik dergilere eğilmek istiyordum bir ay evvelinden ve bazı arkadaşlarla doğaçlama söyleşmek niyetindeydim. Yaptım da. Biraz önce yazdığım gibi “arabesk” farklı yerlere sürüklendi ve kendiliğinden metinler oluştu. Son günlerde de benim asıl eğilmek istediğim konu üzerine birkaç yazıya rastladım. Bu metinlerden dolayı planladığım giriş yazısından vazgeçtim. Sözünü ettiğim yazılardan kısa alıntılardan sonra serbest yazışmalara sahneyi bırakacağım.
“Hocam nedir bu dergi patlamasının ve formatın sırrı?
Kendimce açıklamaya çalışayım: Karşımızdaki dergi patlamasının tam merkezinde yeni ve yoğun bir duygusallık duruyor aslında. Kırılgan bir ruh hali. Benim “onurlandırılmış güçsüzlük” demeyi tercih ettiğim bir incinme ve Tutunamama hali. Elbette değişik dozajlarda neşenin ve ironin serpiştirildiği kokteyl ile yürüyen bir kaybedenler tutumu. İstisna yazılar elbet var; ama ana eğilim hep bu yönde. Neredeyse formüle dönmüş bir format var…” (Ali Şimşek, “Yeni Dergi Furyası: Onurlandırılmış Güçsüzlük”, sanatatak.com)
“Rahat bir dergi olsun istedim. Kültür ve sanat keyifli bir alan. Her kesimden insan bu formatı alıp, aynısını yapabiliriz diye düşünüyor. Ben de sıkıldım bundan, başka bir şey deneyeyim dedim. Aslında kapağı böyle yapmayabilirdim, çok resmi girdim. (…) dışarıdan baktığın zaman marjinal kültür sanat dergisi gibi, içine girdiğin zaman sıcak ve yumuşak. Yanlış kapak yaptığımı düşünüyorum ama özellikle bu kapağı seçtim.” (Metin Üstündağ, Sayım Çınar’ın yaptığı röportajdan, gazeteciler.com)
***
Bülent Parlak’la yazışma:
Arabesk nedir?
-Arap süsleme.
Şiirde arabesk var mı?
-Var.
Neden var abi?
-Çünkü hepimiz şarktanız.
Dergiler arabesk olabilir mi? İnsan mı, eşya mı arabesk olur?
-Her şey olur.
Günümüzde arabeske meyil arttı mı?
-Zaten öyleydik.
Hep arabesktik yani. Arabeski seviyor musun ya da sevmeli miyiz?
-Arabesk bir hayattan uzak ama duygusuna yakın olmalıyız.
İsmet Özel’i okurken arabesk duygular hisseder miyiz?
-Hissederiz, görürüz. Batı’da İsmet Özel gibi ölen yok.
Batı neyden besleniyor biz arabeskten beslenirken?
-Batı beslenmiyor, yaşıyor.
Beslenmeden nasıl besili gösteriyor kendini?
-Hayal var bizde, ulaşılmamış yerler. Onlar çözdü o konuları.
***
Hasan Hüseyin Çağıran’la yazışma:
Arabesk nedir?
-Anadolu insanının genel ruh halini karşılar arabesk. İmkânları değerlendirememenin acizliği içinde beliren özgüvendir arabesk. Resmî olmayan bir tanım ama ben böyle düşünüyorum abi.
Şiirde arabesk mümkün mü?
-Kentleşmeyle ilişkilendirerek anlatıldı bize arabesk. Benzer bir süreç aslında. Kente yeni giren insan imkânları göremez. Kenti sorunla özdeşleştirir. “Köylü” gözü, zaafları içinde özgüvenle bakar. Tedirgindir ama özgüven sahibidir. Şiirde “arabesk”ten yararlanmak gerekebilir. Ama arabesk üslup şaire sirayet etmişse şiir sosyolojik bir veri olmaktan öteye gitmez sanırım.
Eşyalar mı insan mı arabesktir? Bir dergi arabesk olabilir mi?
-Bu konuya ilişkin özel bir ilgim olmadı. Okuma da yapmadım. Daha çok toplumsal, genel bir ölçekte düşünerek konuşuyorum. Eşya arabesk unsur olabilir. İnsan da tavrı itibariyle “arabesk”e denk düşüyor olsa gerek. Somutlaştırılabilir bir kavram olmasa gerek.
Günümüzde arabeske meylimiz arttı mı sence?
-Artmaktan ziyade arabeske eğilimin zemini değişti derim ben. Türkiye’de merkez çevre ilişkilerinin seyri değişti. Merkez olduğunu iddia eden çevre unsurların gerileyişi tam anlamıyla bünyelerinde şok etkisi yarattı. Düşünmekten yoksun bir biçimde “karşı” oldular. Ona, buna, şuna duygusal bir “karşı” olma halindeler… Arabesk bir tavır geliştirdiler.
Değerleri ekseninde Türkiye’yi sağlıklı bir geleceğe hazırlamak isteyenler hiç olmadıkları kadar uyanık bir şekilde zamana şahitlik ediyorlar. Benim gibiler arabeski 1979’da falan yaşamıştır.
Değişim neden oldu? Günümüzde arabesk dergiler görüyor musun?
-“Merkez” olma iddiası taşıyan sol çizgi Ak Parti iktidarını kökleştirdikçe genel olarak arabesk tavra meyletti. Değişimin neden olduğuna ilişkin enine boyuna düşünmek gerekir. Çok basitçe halkın dirayeti, merkezi şekillendiren siyasetin iflası ve Türkiye’nin üzerine oturduğu sosyoloji üzerinden nedenleri anlayabiliriz. En başta verdiğim tanıma özellikle İstanbul’a hayallerini yüklenip gidenler tam olarak denk düşer. Mesela İstanbul’da okumuş “köylü”ler tarafından çıkarılan birkaç dergi var böyle.
Arabesk rahatsız edici bir şey mi yoksa alıştık mı?
-“Alışılmış” bir tarafı kesinlikle var. Bu tarafının farkına vardıkça rahatsız oluyoruz. Benim de şiirlerimde arabeskten yararlanmanın ötesinde tavır itibariyle arabesk vardır mesela. Farkındalık oluştukça rahatsızlık beliriyor. Farkında olup arabeski benimsemek için “şark kurnazı” olmak lazım. Okur sayısını artırmak için bir yol olabilir.
Öyleyse arabesk hayatımızdan hiç çıkmayacak.
-Çıkması için toplumun farkındalığının/bilincinin artması gerekir. Bir şeyden özel olarak kurtulma gayretinin kendisi arabeski doğurmuyor mu? En basitinden bir kızı unutma gayreti insana Müslüm’ü dinletiyor. Acziyetten güç devşirme de arabeskin özelliği. Bizim topraklarımızda mağdur edilmişlik kadar prim yapan az şey vardır. Güç ilişkilerimiz bile arabesk üretiyor yani.
***
Onur Bayrak’la yazışma:
Arabesk nedir?
-Abi ne istiyorsun gece vakti?
Arabesk nedir Onur, arabesk?
-Benim için Hakan Taşıyan tam olarak.
Müslüm mü, Hakan mı? Neden Hakan?
-Hakan. Hakan’ın sesinde halkın anlayamayacağı bir içtenlik var.
Arabesk içtenlikle mevcut olabilir yani.
-Hayır.
Şiirimiz arabesk mi?
-Şiirimiz arabesk bile değil.
Bile dedin. O zaman arabesk sana göre istenilen bir şey değil ya da genel kabule göre mi istenilen bir şey değil?
-Arabesk denilen şey çoğu zaman sahici ama aynı zamansa sığ bir şey. Yani kendi kitlesinin o anlık fotoğrafı gibi. Bugün yazılan şiir hem sahici olmaktan uzak hem de sığ.
Arabeske ya da arabesk özneye meyil var şimdilerde. Dergilerde özellikle. Mesela Hakan Taşıyan ya da Azer Bülbül bir dergide -ki edebiyat dergisi olarak tanımlanıyor bu dergiler- kapak olabiliyor. Biri şiirinde Müslüm şarkısı alıntılıyor. Neden?
-Türkiye’deki herhangi bir ortamda (kültür, spor, siyaset vs.) bir derinlik aramak çok anlamsız geliyor bana. Bu bir trend sadece. Hepsi bu.
Türkiye’de yapılan eylemlerin temelini popülerlik dışında neye bağlayabiliriz?
-Bir defa dediğim gibi herhangi bir derinliği ve dolayısıyla düşünsel temeli yok. Geriye iki şey kalıyor: Güncele yaslanan popülarite ve arkasını sağlama almak için, kendi mahallesine yaranma çabası. Türkiye’de yapılan eylemler ve gösterilen duruşlar bir iki istisna dışında konjonktüreldir.
Konjonktürü belirleyen bir güruh var mı ya da ne belirliyor? Kanon meselesi Türkiye’de nasıl yürüyor?
-Türkiye’de kültür hayatı olmadığı için konjonktürü sadece siyaset belirler. Sadece dönemsel olarak elindeki imkânlarla orantılı olarak sesi çok çıkanlar olabilir. Bu da uzun vadede bir şey ifade etmez.
***
Yunus Melih Özdağ ile yazışma:
Arabesk nedir?
-Mahsun, İzzet, Müslüm, İbo, Alişan.
Şiirde arabesk var mı?
-İnsanın bu dünyada yalnız olduğu her yerde arabesk vardır. Peki, insan bu dünyada yalnız mıdır? Hem yalnızdır hem değildir. Mesela Muaviye’nin sarayını taşlayan Ebuzer hem yalnızdır hem değildir. Hem arabesktir hem değildir. Dilimin ucuna gelip de bir türlü cesaret edemediğim bir mısradır mesela: herkes biraz küskündür tanrı’ya. Tanrı’ya küsülür mü? Küsülmez ama küsülebilir de. İnsanız işte. Zihnimize tebelleş olan korkuları zihnimizden bir çırpıda alıp götürdüğünü görsek de korkuyoruz korkmayı verenden yine de. Dünyayı ahmakların mamur ettiğini bilsek de durmadan dünyayı mamur etmeye çalışıyoruz. Ve sonunda gelip geçiyor her şey. İnsanız ve acı çektiğimiz anlaşılsın istiyoruz. Arabesk nedir? Her şeyin kalbimizin ortasına mıhlanmış olduğu gerçeği ile bir türlü yüzleşemememizdir. Emanetin ağırlığıdır. Kuşların filleri yendiğine bir türlü ikna olamayışımızdır. Musa’dan azık isteyen kavmidir arabesk. Ama en nihayetinde seni hakkıyla bilemedik itirafıdır arabesk.
Son bir not: arabeskin kralı İbo’dur.
Peki, bugün arabeske meylimiz arttı mı? Yalnızca kişiler mi arabesk olur? Dergiler olmaz mı? Eşya?
-Arabeske meylimiz hep vardı, bugün sadece bu meyil aşikâr oldu. Çünkü insanın kendisini her durumda haklı ve meşru görmesi insanlıkla yaşıttır. Batının arabeski rock müziktir mesela. İnsan bir haksızlığı dile getirirken kendi haksızlığı görünmez oluyor gözüne. Dolayısıyla haksızlığa başkaldırmak hakkı tutup kaldırmakla eş bir hamle olmayınca ortaya arabesk veya rock müzik çıkıyor. Bunlar kötü müzikler midir? Asla. İnsanın canı ihtiyacı olanı çeker. Bugünkü dünya arabeske veya rock müziğe deyim yerindeyse muhtaçtır. İnsan neyse hayat da o.
Dergilere gelince, doğrusu çok uzun zamandır dergileri takip etmiyorum, edemiyorum. Bunu artistlik olsun diye söylemiyorum. Yaşadığımız hayatı karşılamıyor dergiler. Bana öyle geliyor. Damardan arabesk bir dergi bile yok sanki. Hayatın tam ortasından sözü açmıyor hiçbiri. ‘Dostuna yarasını gösterir gibi’ konuşmuyorlar. İlla bir söz açmak gerekir mi, ondan da emin değilim. Zaten kimse kimseyi dinlemiyor artık, hayat nasılsa dergiler de öyle.
Uzun hikâye.
Muhammet Safa, Edebiyat Ortamı Dergisi
İZDİHAM