Muhammet Safa, Şair ve Havari ve Kıtır
Havâriler:
“İstiyoruz ki ondan yiyelim,
kalblerimiz iyice yatışsın,
senin bize doğru söylediğini bilelim ve bunu bizzat görenlerden olalım”
dediler. (Maide/113)
İş bu yazı Ömer (Lekesiz) ağabeyin “havariler” şakasından mülhemdir.
Arzulanan nesneler ve/veya hisler bireyi hayatta tutar. Kişinin devingen özü, bir yol olarak, farklı seçeneklerle kendini sınayabilir. ‘Tutamak meselesi’ her yanından tutulmuş ve bazen büyük ‘bulantı’lar yaratmış bazen de ‘her şey güzel olacak’a inandırmıştır. Bu noktada bizim ilgilimiz hayatın şair tarafında nefsiyle mücadele eden kişilerin üzerine yoğunlaşacaktır.
İstekler, yaşam ve daha başka şeylerle şiire dâhil olmuş birey, şiirden ne anladığıyla ilk iç muhasebesini yapar. Anlamlandırma süreci, şiire tanım yapmak gereğini ortaya çıkarır. Şiiri yorumlama şaire ilk müritlik/havarilik deneyimini yaşatacaktır. ‘Şair havariler’, inanmak için çokça beklemezler. Sofra falan da gerekmez. İlk şiiri yayımlatıldığında inananlardan olmuştur. Tanımı yapılmış bir şiire tutunmuş olur.
Geçen onca zaman, tanımlayıcıları ve yol göstericileri tarih sahnesine çıkarmıştır. Her büyük ozan kendi şiir coğrafyasını çizerken bu sınırlardan içeri mülteci ozanlar da girecektir. Bu mülteciliği fazla uzun sürdürmeden geldiği toprakları unutup bu büyük ülkeye uyum sağlamaya ve burada yaşandığı gibi yaşamaya, burada konuşulduğu gibi konuşmaya, burada kuşanıldığı gibi kuşanmaya başlayan şair şüphesiz bu coğrafyanın sahibini öz lideri olarak benimseyecektir.
Bu benimseme ilk kabuldür: Kıtırlığın başlangıcı. Kıtır nedir? Minderlerin sertleşmesini sağlayan saman parçalarıdır. İkinci anlamı ise yalandır. Hasır minderlere yaslandığınızda kıtırları hissedersiniz. Yaslanmadan ise minderin üzerindeki nefis işlemeye dikkat kesilirsiniz. Sanat oradadır. Değer dışarıda değersizlik içeridedir. Şairler içinde olduğu ulularına ihanet etmeden görevlerini icra ederler. Doldurup, şişirmek ve ihtişamlı göstermek.
Ulu şairler çevresindeki havarilerle yaşamlarını, sanatlarını sürdürürlerken sanatını kanıtlamaya teşebbüs eden havari ihanet edecektir, çünkü havari olmanın tabiatında vardır bu. İlk ayrılışın ardından uygun anı kovalayan her bir havari ulularını yalnızlaştırmaya başlar. Hain olmadan şair olunmayacağına inanırlar. Havarisiz kalan büyük ozan hainlerine uzun uzun beddua eder.
Kendini kendince özgür kılan ‘havari şair’ gezinmeye başlar. Kendi öğretisi oluşmuştur. Halka seslenir. Bilmediği bir şey vardır. Havarileri de öldürecek olan halktır.
Kıtırlar çoğunluktalar ve seçkin de değiller. Güvende ve gerçekliğin içini doldurmuş haldeler. Birçok hizmette bulunuyorlar insanlığa. Bu sınırlı sevimlilik bazen can sıkıcı olabiliyor. İnsanlar çabucak sinirlenebilir ve tozu bahane edip dövebilir minderleri oklavayla. Kıtırlar ezilip büzülüp iç içe geçerler. Daha da yumuşarlar. Kıvamına gelmiş kıtır dinlendiricidir. Bütün bu dayak bazı şairlerin canını sıkar. Kıtırın isyanı yırtmaktır üstadını. Çıkınca kılıftan nefes alacaktır. Burada iş kaderdir. Ya çöp görülüp süpürülür yerden ya da arkasına alacağı bir rüzgârla özgür kalır dolanır kırlarda bahçelerde.
Sonuç ey şair! Siz ne zaman kime ihanet ettiniz? Edeceksiniz? Kıtır gibi bir yastığı mı doldurup sertleştireceksiniz? Ya da yırtarak minderi rahatsız mı edeceksiniz konfor düşkünü yaslananları?
Muhammet Safa
İZDİHAM