Ne hüzün çarelendi, ne acılar, bir lütuf beynimde yankı buldu
örselendi geçmişim, geleceğim, her şeyim; ne söz uçtu, ne yazının hükmü var
cebimde okunmuş şekerlerimle geleceğim, diyordum ki tam yolları kestiler
İçlerinde sen de vardın
Para edecek şeyler bilmiyordum pek, para etmiyordu yerdeki ekmeği kaldırmak
Para etmiyordu karıncalara ihtimam göstermek, her ne kadar kimlik tespiti yapılmasa da
Şahsiyet sahibi bir karıncanın hatırasını aziz kılmak
Her ölümün ardından, başlar sağ, omzunda bir hüznün
Mizan senmişsin meğer, doğru cevapların olmadığı bir tercihe zorlanan
Hep kesik sözler ilahi yasa boğulunca söz sözü görmez
Tahrik gücü yüksek tonlarca kelimeler hangi uykularca bölündün
Ne unutuldu, nedir kalan suda kırılmış kalemlerin aksinden
Kaldırım taşlarının arasına sızmış kan, çöp karıştıran ihtiyar hatta
Ölüm bile yetmiyor uyanıp silkinmeye
Üstümüze her gün aynı yorgan seriliyor, bir leş misali üstümüze bu hal
Bir vaşağın soysuz kentte ne işi var, neyine gerek ölülerin sermaye
Yoğun bakım ünitesine gelince çuvalladık, o konuyu henüz işlememiştik, geç anladık
İşlemediğimiz günahlar için de pekala pişman olabilirdik
Uzun sessizliklerin ardındaki ilk kelam, pişmanlıkla öfke arasında gidip gelen
Görülenler, görüleceklerin işaret fişeğidir, bir mum değildir yalnız tek başına yanan
Üniformalılardaki özgüven, peygamberlerin ve müjdelenmişlerin
Yüreğindeki korkunun milyonda biri, sözlerindeki anlam
İlkanlamlarında kayboldu kelimelerimin, bilmediler neden korktuğumu
Bilmediler korkunun ecele faydasını, dili kalem bile tutmayınca
Kaybolmuş dengelerde aradık, nafile kurtuluşları, yanlışlar bile saçma olunca
Siz bilmezken ben, o işgal edilen ruhlarla iştigal ettim
Sürem başladı, bu geri sayımdan geriye
Kırık bir ibre kaldı, bir de zalim bir pusula: dönüp duran biteviye
Dudaklardan dökülürken bir dal sigara, küllerinde yılların yorgunluğu
Bana verilmiş mühleti doldurmak için bekliyordum sadece yolculuğu
Ne zaman bir yarış başlasa, ilk kaybeden oluyordum peşin peşin
Doymuyordum yenilgiye, bir pehlivan da değildim
Bol bol kuram okuyup ölmüşlerimizin ruhuna, geri döndük mezarlarımızdan
O çok methettiğimiz dört duvarlar ardına, akıllı evlerimize, aklıevvelliğimize
halceğimizi bilmeyen yerlere
Saatler Allah’ı gösterir durmadan, ihtişamlı ölüme methiyeye ne hacet
Bizim buralarda yollar denize çıkmıyor, eller nafile, diller kasvet
Tiren yollarına çıkıyor bütün yollar bunca tirenden yalnızlık iniyor
Kampana nafile, tiren bir şey ifade etmiyor anlamın tükendiği bu yerde
Hep omzu boş dönüyorum garlardan, yollardan, okullardan
Görmediğimiz bir konuya rast gelince şaşırmadan.
Murat Özel
İzdiham