Müseffa Küni, Nergis Çiçeği ile Mülahazalar
Kitaplığımın yanı başında yer edinmiş Nergis çiçeği birkaç tütsü kokusu biraz da farklı aromalarda mum… ruhuma yolculuğum tam da burada başlamıştı. Sanki dar-ı dünyada kaybolmuş ruhumun suretini arıyordum. İnsan arayan ve bu arayışım belki yanı başımda bulunan bir şehirde ya da sokaklarını bilmediğim ülkelerde arıyor arıyordum. Boşluklar, doldurulmak içindir evvela içimde tuhaf bir boşluk, kalbim mutmain ol diyerek çiçekli bir yol hasıl etmeye başladım hayatımda. Boşlukta bazı bazı dünyaya sarılasım geliyordu çünkü sarılmak sevgiyi, muhabbeti artırıyordu böyle öğrenmiştim anneannemden bundan mütevellit her şeyi kucaklayasım geliyordu. Devasa bir sevgi akıyordu içimde, her şeye küçük bir serçeye, yıllanmış söğüt ağacına, bir asırlık Mehlika Konağına ve tanıdık, tanımadık bütün ruhlara, dahil olmadığım hadiselere, hiç bilmediğim simalara, yürümediğim yollara, görmediğim sahillere ve camında hayal kurmadığım tüm uzun yol trenlerine.
Bazı bazı da heybemde biriktirdiğim birkaç güzel insanı birkaç güzel hadiseyi alıp her şeyden feragat etmek istiyordum belki de. ‘Her şey sizin olsun’ deyip bir kar küresi içinde uzaktan şahit olmak istiyorum her hadiseye. Sonra Küpe çiçeğinin sesine karşılık veriyorum ve penceremdeki çiçeklere istedikleri suyu ikram ederken varlığımın beş saksı çiçekten ibaret olduğunun özgürlüğünü hissedip fırından gelen taze ekmek kokusunu içime çekerek bir fincan hatırlı kahve ve en sevdiğim şairin şiiriyle tutunuyordum dar-ı dünyaya. Sarılmak zorunda hissetmeden kucaklıyorum bu koca dünyayı. Bazı bazı da öyle derinden hissediyorum ki pencereme ilişmiş o çiçeklerin bana bir şeyler ikram etmek istediklerini. Ruhları olsa yüreğime dokunup beni teskin edeceklermiş gibi geliyordu. Bu zariflikteki çiçeklerimi bile unutuyorum sonra kalkıp özrümü diliyorum ama çiçekleri açmıyordu. Düşünmeden bir anda özür mahiyetinde bir bardak dolu dolu suyu döküyorum oysa bu su özür değil ceza olmuş oluyordu onlara. Zaman geçiyor özrümü hüzünle karışık birkaç sözcükle ve az bir suyla radyoda Müzeyyen Senar eşliğinde anlatıyordum. En büyük şahit kitaplığımın kenarında sallanan sandalyemin yanındaki Nergis çiçeği ve penceremdeki çiçekler… Aramız düzeliyordu zamanla. Yeniden su yürüyor rengarenk yapraklarına ve huzurun namını salıyorlardı etrafa.
Muhabbete koyuluyordum sessiz şahitlerimle, ‘İnsana dair her şey acı veriyor’ diye lakırdı ediyordum. Bu söz bunca sessizlikten sonra çok ağır değil mi? Doğru ama şartlar adil değil ve üslubu ağır bir zamanda yaşıyorduk ‘ağır ‘terimi insan için ziyadesiyle uyum sağlıyordu. Sonra sorular soruyordum kendime mutlu olduğunu gösteren ya da ispatlama gereği duyan ve hudutsuzca kahkaha atan tek varlık insan değil mi? diye sorguluyordum. Bunca acıyı nasıl sustururduk içimizde diğer türlü acıyı gizlemeyi hudutsuz kahkahalarla öğrendik. O yüzden kahkaha atarken acaba hangi acıya attığımı da soruyordum kendime. Zaman ilerliyordu adım atıyorum, yürüyorum, koşuyorum bazen buldum sanıyorum, tökezliyorum. Toparlanıp hızlı hızlı yürüyorum. Adını bilmediğim bir dertle ve arayışla hasıl oluyorum ve solan Nergis çiçeğini aramakla geçiyordu vakitlerim. Kendini, yaşamı hasıl olduğu müddetçe arıyor insan. Bulana henüz rast gelmedi yolum. Bir müddet sonra eksiliyorum kasırgalarda çiçeklerim bir bir soluyor direniyorum güneşi görünce ve yeterince sulanınca yeniden çiçek açıyordum. Bu koşturmacalar arasında penceremdeki çiçekleri suluyorum. Çünkü dar- ı dünyama ilişen sonra elimden kayıp giden her şeyin yanında bana kalan beş saksı çiçek birkaç şiir biraz hatırlı kahve… Su istiyorlar ve birkaç nazenin kelam bunu da çok görmüyorum. Bazen hayat böyle böyle akıp gidiyor ve bizde bu akışa kapılıp gidiyorduk. Bu düşünceler insanı sürüklüyordu. Bazen çöl ortasında pusulasız bırakıyor bazen masal kuşlarını küstürüyordu. Bu böyledir hayat, ‘körlere resim çizdirir, sağırlara türkü dinlettirir.’ Sonra bir türkü hasıl olur göğsünü rüzgar acısıyla dağlayan yaşlı bir alışkanlık.
Karlı bir Pazar … arkası bir sonraki hikâyede
İZDİHAM
Bu global dünya da , çok kültürel ergonomik bir yaklaşım ile yazılmış kusursuz bir yazı …
Ne hoş bir izah. Ne mutlu bana o vakit. Sevgiler