Selamlar,
Sana bu mektubu doğaçlama olarak yazıyorum sevgili sinema. İçim daraldı.
*Bence biz Ezel Akay’a ayıp ediyoruz. Siz değil belki ama biz yapıyoruz bunu. Bu arada şimdiden imla hatalarımın kusuruna bakmayın! Bizim memleketin Jean-Pierre Jeunet’si bence o adam. Aa ama evet, biz Jean-Pierre Jeunet’e de ayıp ediyoruz ki zaten.
*Bence tüm tripotları benzin döküp yakmamız lazım. En azından bir sure çekyatlara saklayalım! Görüntüye bir türlü kafa yoramadık. İnsanın vicdanını sızlatıyorlar. Ben okula ilk başladığımda ‘biçim’, ayıp sanıyodum. Senaryoyu değil de filmi masaya yatırmamız gerekmez mi azıcık da Sayın Perdesi?
*Bence ben şimdi size başımdan geçen bir anektodu da anlatayım: Bir gün Kadıköy’de Derviş Zaim’i gördüm. Neyse bulaşmıyım şimdi adama dedim, geçtim yanından. Ama sonra deli danalar gibi geri koştum. Afedersiniz, dedim, bir şey soracağım. Ama zor tutuyorum yani kendimi. Sor, dedi. Sinema gerçekten işe yarıyor mu? Arada yarıyor demişti bana. Bu ne demek?
*Ya sen bilirsin bu Tarkovski’nin bir sinemada film konuşurlarken temizlikçi kadının gelip filmi özetleyip sonra da bunların evlerine dağılması hikayesi gerçek mi? Çünkü öyleyse sinemayı bir daha bir gözden geçireceğim.
*Bir şey diyeceğim ama gülmeyin. Ben önceden Trier’i seviyordum. Umarım gelecekte, karım ve çocuklarımda mutlu bir hayat sürerken, bu gerçekle tekrardan yüzleşmek zorunda kalmam.
*Aklım almadığı için bir hocama sormuştum da, milli sinema diye bir şey olmaz gibi geliyor bana. Öyle bir şey var sanki. Milli sinema. Hocam da dediydi ki: Biz modernler hepimiz aynıyız zaten. İnsan milli bir şey mi ki mesela? Bunlar hocasız kalmış bir gencin sorularıdır. Bu bir kaç senede anladım ki soru sormak meseleymiş hakikaten. Yani sinema büyük mesele bir yandan.
*Onur Ünlü keşke bir görüntü yönetmeniyle çalışsa. 2 kuruş para için şu çektiği eziyete deymez gerçekten.
*Kış Uykusu’nun ilk seansı açık söyliyim içimi şişirdi. Allah’tan sinemada 4-5 kişiydik de ayaklarımı saga sola falan attım geçti. Saçma gelebilir ama bu filmde kim ölse katarsisi yaşardın deseler Nihal derdim. Herkese göre değil belki ama o filmin kötüsü Nihal’di. Sınanmamış iyi ama gerçek bir kötü. Bence tabi. Size bir şey olmasın. Keşke sizin kadar sinemanın derdini çekebileydim.
*Filmler ne kadar insancıl ve setler ne kadar da ahlak dışı yerler. Bir hikaye anlatacağım derken kırılan kalplerin, birbirinin arkasından çevirilen işlerin haddi hesabı olmuyor bazen. Bu nasıl oluyor. Böyle insanlık dışı bir yerden nasıl böyle insani bir şey çıkıyor. Çin seddinin görkemine hayran hayran hayran bakarken sıvalarının arasındaki işçi cesetlerinden haberinin olmaması gibi. Bence.
Mustafa Erdur
İZDİHAM