Naciye Özkan, Gökyüzü Okumalarımda Eco
Yine ruhumu ceplerimde taşıdığım günlerden
birindeyim
Bütün radyolarda ‘‘أبعد مكان ’’ çalsın
Umberto Eco ‘‘Sıfır Sayı’’ kitabının bir bölümünde ‘‘kasırganın tam göbeğindeyiz’’ ifadesinden bahsetmiş.Uzun uzadıya olmasa da bu ifade bir şekilde o bölümdeki her cümleyi tamamlamış.Peki, bu kısa ve güçlü ifade karşısında aklınıza ilk gelen ne olurdu?Evet,tam da Eco’nun kitabında da belirttiği gibi ‘‘felaketin tam ortasında’’ ibaresi belki de aklınızın bir köşesinden geçiyor. Ben bunu düşünmüştüm diyorsunuz. Eco’yla aynı fikirde olmanın mutluluğunu tadıyorsunuz.
Ama Eco bunu söylemeden önce bilimsel kitaplarda, kasırganın göbeğinde aslında sükûnetin egemen olduğunu ve kasırganın göbeği yerine çevresinin, cümle içinde kullanılmasının doğru olduğundan da bahseder.
Ve bu noktada bir kalp kırıklığı yaşayabilirsiniz.
Eco romandaki karakterlerini konuşturmuş olsa da, aynı zamanda çelişkide kalmasından ötürü,neye inanması gerektiğini de düşünüyor olabilir. Eco ne düşündü, ne yaptı bilemeyiz. Sadece tahminde bulunabiliriz.
Ama asıl olan, biz ne düşünüyoruz şimdi?
Ben, her zerresiyle bizi biz yapan yanlışları, doğru bildiğimiz yanlışları düşündüğümüze inanmak istiyorum.Çünkü gelmek istediğim nokta bu.Düşünmediyseniz bile hemen televizyonunuzu kapatmanızı ve kendinize doğru bir adım atmanızı istiyorum.(‘Ne çok şey istiyor bu’ diyebilirsiniz,ama bilin ki herkes işaret zamirlerini sevmez.)
O ya da bu olmadan başlıyorum cümleye. Her ne kadar her şeyin O’ndan olduğuna bütün kalbimle inanmış olsam da, O’nun bize verdiğiyle başlıyorum; İns ile…Biz ile…
İnsan yanlışlarını düşününce kendine yabancılaşır. Su götürmez bir gerçektir bu.İnanmak istemeyiz. Kendimizi ve yanlışlarımızı bir üçlü koltuğa oturtamayız. Sığamayız.
Ve burada bende Dostoyevski gibi sormak istiyorum;
‘‘İnsan kendi kendine karşı tamamıyla samimi olabilir mi?’’ Olamaz. Yani en azından Heine böyle söylüyor.
Eğer kendine karşı samimi olmak isteyen kişi bir yazarsa ve yazarken okurunu unutması gerektiğini bilmiyorsa, Heine’nin anlattığına göre ‘Rousseau ‘nun ‘İtiraflar’ın da mutlaka yalanlar uydurmuş olduğunu’ öğreniriz . (Tabi ki Rousseau’nun okurunu düşünüp düşünmediğini bilemeyiz, biz Heine yalancısıyız.)
Artık Rousseau’yu azad edelim. Onun bu kafa karışıklığından haberi yok. Onu üzmemeliyim.Her halükarda onunla karşılaşma ihtimalim var. Hepimizin var. Sonuçta ölmek hepimizin çekimlediği bir eylem.
Aslında ‘‘kafa karışıklığı iyidir. İnsan bir kafası olduğunu anlar’’.Avunmayı bile beceremiyorum, işte tam da bu yüzden burada yağmur yağmalı. Bütün soruları sele verip kurtulmalıyım. Çünkü size sormakla kurtulamıyorum.
Neyse efendim, Eco sonunda yanlışım benim yanlışım(ki bu yanlış basın ve televizyon alıştırmasıdır demişti kitapta) deyip onu sahipleniyor ve felaketin tam ortasını seçiyor.
Biz de Eco gibi yanlışlarımızı sahiplenmeli miyiz? Yoksa anlaşılmamayı mı tercih etmeliyiz?
Dip olamayacak not: Eco okumak başka bir şey.
Naciye Özkan
İZDİHAM