öyle der babam, bizimki gönül yorgunluğu
iner merdivenlerden, göğsüne tutunarak
ekmek derdi diyorlar, dertlerin en güzeli
hangi dağı kaldırsam, kabuk bağlıyor toprak
sahibi ölmüş eşyanın derin hürmetiyle
geçiyor hevesler bir bir, günlerim dahası
kağıda yazılmazmış eskiden mühim sözler
kırk odaya sığmıyor şimdi, sandık odası
olduğundan büyük gösteren yaşlar gibiyim
dağılıyor uykum, söz bile ağzımda yara
kendi şerrinden, gölgesine sığınan çınar
diyeceğini deyip, çekiliyor kenara
el örgüsü siyah ellik, saf çelikten bıçak
soluksuz bırakıyor beni, camdaki buğu
her şeyi biliyor, ateşi elinde tutan
öyle der babam, bizimki gönül yorgunluğu
Nadir Aşçı
İZDİHAM