Ertesi gün Mekke çalkalandı:
-Gitmiş! Başlarını alıp gitmişler!
Duran adamın karşısında dişlerini gösteren ve hırlama tecrübeleri yapan bir köpek, o adam ardını dönüp yürümeye başlayınca nasıl köpürür?
Öyle köpürdüler.
Her sıyrılış, mutlaka arkasından bir atılış çeker.
Öyle atıldılar.
Aramadıkları delik, adam çıkartmadıları istikâmet kalmadı. O’nu bulup da getirene yüz deve ihsan vâdettiler.
Pertavsızlarla inceliyormuş gibi, izler üstüne kapandılar…
Bir iz buldular. İki çift iz… Yanyana, birbiriyle sarmaş dolaş, biri öbürünün elinden, öbürü de diğerinin alnından öpen birer çift iz…
Domuzlar gibi izleri koklaya koklaya gittiler. Sevr Dağı… Tepesine kadar çıktılar. İzler bir mağaranın önünde kesiliverdi.
Mağaranın ağzını kocaman bir örümcek ağı perdelemiş… Ağın ortasında iri bir örümcek, noka kadar gözleri fırıl fırıl, uzun ayakları salıncağından yaylanıyor. Kenarda bir güvercin yuvası ve yumurtaları.
Mağaranın ağzı önünde konuşanlar:
-içeride olmasınar?
-Deli misin sen? Boydan boya örümcek ağına baksana!
-Ne olur, ne olmaz; bir kere girip bakalım!
Ümeyye bin Halef isimli kâfir.
-Haydi oradan, akılsızlar! Örümcek buraya daha M…….. doğmadan ağlarını çekmiş…
Basıp gittiler.
Hazret-i Ebu Bekr:
-“Eğer içeriye doğru şöyle dikkatle baksalardı bizi görürlerdi.”
Allah Resûlü:
-“Ya Eba Bekr; o iki kişinin üçüncüsü Allah olduktan sonra sen ne sanıyorsun? Kim ne görebilir?”
Çöle İnen Nur
İZDİHAM