Nedenlerin Tanrısından Çözümlerin Tanrısına, Melike Bağzık
Tanrı’ ya soru sorulur mu? Elbette sorulur.
Tanrı sorularımızın cevabını bize verir mi? Elbette verir.
Tanrı nasıl cevap verir?
İlham’la…
Evrenin yaratılışı ve insanın husulü konusunda birden çok kulvarda birden çok soru sorulmuş,
birden çok görüş ileri sürülmüştür. Kimileri için önce bir yıldız vardı. Kimileri için önce su
vardı. Kimileri için ateş vardı. Kimileri için önce kelime vardı. Benim içinse evrenin yaratılışı
ve insanın husulü için önce istek vardı. Bir istek söz konusuydu. Bu, hiç şüphesiz Tanrı’nın
isteğiydi.
“Hani Rabb’in meleklere ben yeryüzünde bir halife yaratacağım…”
(Bakara / 30.)
“Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım.”
(Sâd /71.)
Tanrı neden bir “insan” yaratmak istedi? Ona kulluk edecek birçok mahlukat varken ve daha
birçok farklı surettesini de yaratabilecekken neden Tanrı insanı seçti? İnsanı neden tahayyül
etti? Ve bu isteğini önce neden meleklere söyledi? Hiç söylemeden de yaratabilirdi. “Ben bir
insan yarattım.” Demedi. “…Yaratacağım.” Dedi. Muhakkak ki meleklere göstermek istediği
bir şey olmalıydı.
“Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.”
(Bakara/30.)
Evet, Tanrı, kendisine âyan bizlere ise sürpriz olan “Nedenlerin ve Çözümlerin Tanrı’sıydı.”
Evet, bir istek vardı evrene ve insana dair. Ve bunun arkasında bizlerin henüz göremediğimiz
bir neden olmalıydı.
Etyoloji bilimine başvuracak olursak fiziki alemdeki başlangıcı ve sonu belli pek çok olayın
nedenini pekâlâ bize verebilir. Nedeni belli olan şeyin çözümü de yakındır. Bu yüzden çözüm
denen şey, insanın nedenini bildikleri için üretilebilir. Mesela neden ölümlüyüz? Nedenini
biliyor muyuz? Hastalanabiliriz, yaşlanabiliriz, birçok kaza geçirebiliriz, ama ölmemek
mümkün olsaydı, Tanrı bizler için ölümsüzlüğü yaratsaydı, muhakkak ölmeyecektik.
Ölümümüzün görebildiğimiz alemin dışında bir nedeni var. Peki bu nedene ulaşabiliyor
muyuz? Henüz hayır. Bu yüzden ölümün çözümünü bulabiliyor muyuz? Hayır. Tıpkı bu
örnekte olduğu gibi evrenin, insanın ve yaşamın da göremediğimiz alemlerde bir nedeni var.
Ve bizler Tanrı’dan aldığımız o kutsal ilhamla, içinde bulunduğumuz evrenle görünmeyen
alem arasında düşünce yoluyla köprü kuran Nedenlerin ve Çözümlerin Tanrı’sına ulaşmaya
çalışan tek canlıyız.
Tanrı, bilinmek, görülmek, duyulmak ister. Tanrı bizi yaratmakla bizim kendisini bulmamızı,
kendisine ulaşmamızı kendisiyle hemhal olmamızı ve bizleri var ettiği için kendisine şükran
sunmamızı ister. Tanrı bizden şikayet değil, teşekkür bekler. Ne melekler ne de cinler hiçbiri
O’nun katında adem kadar kıymetli olmadı. Çünkü kendi çabasıyla Tanrı’nın ışığına ulaşanla
Tanrı’nın ışığından zaten haberdar olan bir olur mu? Tanrı’yı görmeden şuuruyla iman edenle
Tanrı’ ya iman etmeye mecbur olarak yaratılmış bir varlık bir olur mu? İsteyerek iyiliği
seçenle, iyi olmaya programlanmış bir varlık bir olur mu? Çok duyulmuş bir söz vardır:
Geçerken uğrayanla, sana gelmek için yola çıkan bir olur mu?
İşte size Tanrı’nın nedeni! Tanrı, hangi kulunun kendisine kıymet verdiğini görmek için insanı
yarattı. Kendisinin kıymet vererek binbir özenle yarattığı hangi kulu O’nu bulacaktı? Hangi
kulu bu kıymete mazhar olacaktı. Hangi kulu bu kıymetin kadrini bilecek, bu kıymetin
elçiliğini yapacaktı? Kulluk hangi mahlukata bu kadar güzel yakışacaktı? İşte bu yüzden
evreni bizim, bizi kendisi için yarattı.
“Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”
(Zariyat/56.)
O, her şeyi istediği için yarattı. “O ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı.” O’na ancak güzellik
yakışır.
Nedenlerin Tanrı’sından Çözümlerin Tanrı’sına ulaşmak için insanlar da ikiye ayrılmıştır.
Bazılarının yoluna hep çiçekler çıkar. Ayaklarına hiç taş değmez. Tanrı’ya ve onun
güzelliklerine kavuşmak onlara hiç zor gelmez. Ama bazıları vardır ki Tanrı’ya ulaşma
yolunda fedakarlık yapmaya mahkumdur. Onların yolunda çiçekler değil dikenler durur. Bu
mücadele onları yakar, pişirir, oldurur. Bu oluş, onların düşünüşlerine, yaşayışlarına sirayet
eder.
Tanrı sevgidir. Bazıları sevgiyi aramadan sevginin içine doğar. Bazıları sevgi uğruna
yokuşlara tırmanır.
Tanrı hatırlayıştır. “İnsan”, kökü nisyan; yani “unutmak” demektir. İnsan sevgiyi de unutur,
kendini de unutur. Tanrı’yı da unutur. İnsan unutur. Tanrı sevgisiyle insana kendini yeniden,
yeniden hatırlatır. Bunun için türlü nedenler yaratır. “İşte size Nedenlerin ve Çözümlerin
Tanrısı!” Tanrı’ya çözüm bulmak zor gelmez. O istediği için bize kendisini buldurur.
“O, dilediğini hidayete erdirir.”
(Kasas/ 56.)
“O dilemedikçe siz dileyemezsiniz.”
(Tekvir/ 29.)
Tanrı umuttur. Tüm karanlık gecelerimizde, korkularımızda, kederlerimizde kalbe sükunet
bahşeden, bekleyişlerimizi hayırla sonuçlandırandır.
Tanrı önemseyendir. Hiç kimselerin hatrına düşmediğimizde bizi kendisine davet edip bizi
zaman fark etmeksizin bekleyendir. Bizi de nedenlerin çözümleri için bekletendir. Bekleyişler
de Tanrı’dandır. İnsan bir bekleyişle bir ömrü tüketir. Küçük Prens kitabında yazar şöyle
demişti:
“Çiçekler açar, mühim olan beklemektir.”
Mühim olan beklemek midir? Beklemeyi bilmek midir?
Mühim olan beklemeyi bilmektir. Hani bir söz vardır:
“Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil!
Ne zaman bilmem!
Yeter ki o kapıda durmayı bil!”
Beklemek te ilimle, edeple, sabırla, sebeple berabermiş. Beklemek için sebep, çözüm için
beklemek gerekmiş. Hepsi için Tanrı gerekmiş. “Bekledim, vermedi! İstedim, olmadı!” deme.
Her şeyin evvelinde istek vardı. Tanrı’nın isteğiydi bu. O istemeden sen isteyemezsin.
“Kulum beni nasıl bilirse ona öyle muamele ederim.”
Buyurmuş. Güzel Tanrı. Güzelin ötesinde güzel olan tanrı. Şahı gülistan’dan güzel olan Tanrı!
İsteğiyle yaratıp bizi kıymetine muhattap kılan Tanrı! Şikayet değil, teşekkür bekleyen Tanrı!