22 Nisan 2019

Nuhan Nebi Çam’ın İstanbul Öyküleri Çıktı

ile izdiham

Nuhan Nebi Çam’ın öncülüğünü yaptığı İstanbul Öyküleri adlı kitabı Bilge Kültür Sanat’tan çıktı.

Kitapta kırk altı farklı öykücü, bir o kadar değişik bakış açısı ve İstanbul şehri güzelinde görülen  bir o kadar değişik özellikler yer alıyor.

Kitapta yer alan isimler şunlar:

Selim İleri – Sevinç Çokum – Nazlı Eray – Müştehir Karakaya – Necati Mert – Mustafa Kutlu – Funda Özsoy E. – Ethem Baran – Necip Tosun – Âlim Kahraman – Cemal Şakar – Ali Haydar Haksal – Kadir Tanır – Sadık Yalsızuçanlar – Özlem Göktaş – İffet Oral – Selvigül Kandoğmuş Şahin – Abdullah Mollaoğlu – Osman Koca – Güray Süngü – Murat Soyak – Emrah Bilge Merdivan – İbrahim Eyibilir – Ali Ayçil – Metin Önal Mengüşoğlu – Sibel Eraslan – Mustafa Çiftçi – Yıldız Ramazanoğlu – Aliye Akan – Senem Gezeroğlu – Recep Seyhan – Mustafa Uçurum – Gülhan Tuba Çelik – Bahaeddin Özkişi – Ercan Ata – Şerif Aydemir – Metin Savaş – Ercan Köksal – Seyit Göktepe – Jaklin Çelik – Emine Batar – Recep Şükrü Güngör – Şeref Yılmaz – Nazan Özen – Serpil Tuncer – Nuhan Nebi Çam

İstanbul Öyküleri kitabından kesitler:

İstanbul Hatırası, Güray Süngü

Sabaha karşı rüzgâr sebebiyle pencereye çakılı naylon söküldü yerinden. Birden soğudu eski eşyalarla, çer çöple, paçavralarla, iki sedir üstü sünger, üç yer yatağıyla, bir merdaneli çamaşır makinesi, bir piknik tüpüyle ve sekiz baş on beş ayakla dolu tek oda. Altına girdiği battaniyeyi başına çekti iyice, büzüştü vücudu, zorladı kendisini ve devam etti uyumaya. Sabahın ilk ışıklarıyla uyandı tekrar. Eski kot pantolonu ve kazağıyla yattığından üzerini değiştirmesi gerekmiyordu sabahları, battaniyesinin üstüne attığı parkasını giyip yüzünü ovuşturup birkaç saniye, çıktı hemen derme çatma kapıdan. Dışarıdaki çeşmenin başına gitti, suyu açtı, bir kaç kez vurdu yüzüne avucuna aldığı suyu. İçeriye girdi tekrar. Boya sandığını ve plastik taburesini aldı, tabureyi oturak yerinden sıkıştırdı koltuk altına, sandığın ipini boynuna attı ve güne başladı kapıdan tekrar çıkarak.

     Patika boyunca yürüyüp irili ufaklı düzensiz binaların, evlerin, gecekonduların sıralandığı sokağa indi. Kargalar dolaşıyordu ortalıkta, bir iki uyuz köpek yürüyordu avare avare. Yol kenarında poşetler içinde çöpler vardı, kimisinin ağzı açık, kedi köpek tarafından eşelenmiş. Sokak boyunca yürüdü, yolun bitiminden aşağıya saptı, sağı solu, açık, arsa, tarla, ne denirse artık, daha büyük olan yola girdi. Isınmak için sıklaştırdı adımlarını, hızlı hızlı yürüdü yirmi dakika boyunca. Tren istasyonu görününce, alçak duvarı tırmanıp atladı öte tarafa. İki tren yolunun arasında kalan toprakta yürüdü istasyona doğru.

Sabahı Beklerken, Gülhan Tuba Çelik

Ne zamandır bir toz bulutunun arkasından görünüyor dünya. Şöyle su gibi kadınlar da, ayna gibi erkekler de kalmadı. Kime baksam lime lime bir hayat dökülüyor üstlerinden. Çöpçü hâlâ görüşümün içindeyken bile temiz değil sokak, sanki ne yaparsa yapsın kiri arınmıyor şehrin. Evler uykulu yaslanmış birbirine, yollar alıngan, duvarlar üstüne çöküyor dibine oturanın. Yıllar var bir tek mutlu insan görmedim. Sandalyeme hep yılgın, umutsuz, yorgun adamlar çöker; sandalyemi dükkânın önüne atarım, kapıdan hep suskun, korkak, kederli kadınlar geçer.

Tut Ellerimden İstanbul, Ercan Ata

“Sen hiç martılarla söyleştin mi?”desem cevabın hayır olur, bilirim. Ben de konuşamadım onlarla canım. Üsküdar’dayım. Sahilde, nezih bir çay bahçesinde, geçen ömrümün bilançosunu çıkarmakla meşgulüm. Ağzımda nikotinin peltek tadı. Ben hiçbir zaman derviş olamadım. Bunu şu an itirafa mecburum. Bundan sonra yaşar mıyım, onu da bilemiyorum. Yaşarsam hayatta kârım ne olacak? Eldeli hesaplara kafam çalışmıyor. Berrak bir gün… Çalınan müzik bu ortama hiç yakışmıyor. Ortada kalmak nedir,  bilir misiniz? Piç doğmak nasıl yaralar insanı? Kılıç yarası gibi ya da aşk yarası gibi de değil. Neden bu kadar farklıyım ben?

İstanbul Öyküleri, Bilge Kültür Sanat, 384 sayfa

İZDİHAM