Anneler için hiç büyümeyen oğulları vardır. Yaşı kırklara gelse bile bir akşam eve geç kaldığında pencere önünde uzun kederlere dalar anneler.
Anne dilinde oğullar, endişe ve bekleyişin adıdır.
Dünya döner, dünya çirkinleşir, dünya bütün yükünü insanın omuzlarına yükler, ama oğullarının bütün yükünü kendi sırtında taşımak ister anne.
Çirkinleşmeyen, kaybolmayan ve hiçbir zaman unutulmayan ya da alışılmayan bir sahiplenme duygusudur annelik.
Yaşamları, çevreleri, imkânları, kültürleri ne kadar uzak olursa olsun bütün anneler oğulları için aynı duyguları hisseder; aynı kutsallıkla sahiplenir; kendisinde olmayanın oğlunda olması için mücadele eder.
İnsan kendine küser, insan hayata küser, insan yalnızlaşır, dostlarına küser; insan yaşama sevincini yitirir, parasını, malını, mülkünü, vicdanını, eşini, dostunu, kendini yitirir; ama anne insanın dahi yitiremeyeceği kadar sahici durur hayatının başucunda.
Anne için oğul kaç yaşında olursa olsun başını annesinin dizine koyup ağlamak ihtiyacı hisseden çaresiz bir varlıktır.
Anne kucağı sadece çocukken değil, insan kırkına yaklaşsa da neden-niçin sorulmadan demir attığı huzur limanı; uzun bir mutluluk ırmağıdır. Çünkü insan bütün hikâyesini, yargılanmadan ve ötekileştirilmeden, üstelik tek cümle konuşmadan bir tek annesine anlatabilir. İnsanın mutsuzluk hikâyesine de mutlu bir anının neşesine de derin bir ıstırabının dayanılmaz acısına da annesinin saçlarını okşayan elleri dokunabilir. O ellerin verdiği şefkattir kalbe dokunan. Yaraları iyileştiren bir ilaç gibidir o eller. O dokunuşlarla kirlerinden arınır insan. Anne, parmaklarının arasında yeniden doğurur oğlunu. Bir bakışıyla, suskunluğundaki en derin hikâyeyi gün yüzüne çıkarır. Hiçbir sır bir annenin bakışından gizlenemez.
O gözlerin ve ellerin susarak anlattığını da sadece oğullar anlar.
Kendi hikâyesini annesinin dizlerine uzanıp susarak paylaşabilen oğullar…
Yeniden çocuk saflığına dönen oğullar…
İşte bu yüzdendir ki dünyanın bütün anneleri birbirine benzer. Ve dünyanın bütün oğulları anneleri için aynı duyguları taşır. İnsan ve dünya çirkinleştikçe; iyiliklerin, şefkatin, huzurun ve bütün özlemlerin kapısı her daim anneyle açılır.
Şimdi annesi hayatta bütün oğulların, kaç yaşına gelirse gelsin annesinin gözünde hiç büyümeyecek çocukların, ceplerinde biriken paralarla aldıkları hediyeleri değil; kalplerinde biriktirdikleri hatıraları, hayalleri, umutları, vefayı bir çiçek bohçası gibi annelerine verme zamanıdır.
Zira mevsimin ve hayatın içinde anne gibi bizi bekleyen, özleyen, anlayan, sahiplenen, şefkatle ruhumuza dokunan ve anneden daha güzel bir çiçek yoktur.
Nurdal Durmuş
İzdiham