Bu kadar sık görüşürken benim yerime mektubumun gelmesi seni her halde şaşırtacak, fakat sonuna kadar okuyunca göreceksin ki başka türlü yapamazdım.
Bu mektubu çok daha önce yazmış olmalıydım; o zaman ikimiz de sonradan duyacağımız birçok vicdan azaplarından kurtulmuş olurduk.
Ama gene de geç kalmış değilim, birbirimizi o kadar çabuk, o kadar umulmadık bir şekilde sevdik ki ansızın hastalanmış gibi olduk.
Bu yüzden kendime daha erken gelemedim.
Daha ileri gitmeyeceğim artık, olduğum yerde duracağım; bunu yapmak benim elimde. Ama gene de sürükleniyorum… Şimdi ise öyle bir savaş içindeyim ki senin yardımına muhtacım.
Ne kadar derine sürüklendiğimi ancak bu gece anladım; İçine düştüğüm uçurumun derinliğini gördüm ve durmaya karar verdim…
Oyun bitti artık; aşk benim için bir hastalık oldu; kendimde bir tutkunluğun başladığını hissettim; sen daha düşünceli, daha ciddi oldun; bütün boş zamanlarını bana verdin; sinirlerin gerginleşti, huzurun kayboldu. Şimdi korkuyorum ve anlıyorum ki bu gidişi durdurmak, kendimizi toparlamak için harekete geçmek benim görevim.
Evet, seni sevdiğimi söyledim. Sen de beni sevdiğini söyledin. Ancak aradaki ahenksizliği fark edemedin mi? Etmedin değil mi? O halde sonra edeceksin; ben uçuruma düştüğüm zaman. Bak benim halime, düşün benim kim olduğumu.
Beni sevmen mümkün mü? Beni seviyor musun? Dün ‘Seviyorum, seviyorum, seviyorum’ dedin; bende kesin olarak söylüyorum: Hayır, hayır, hayır.
Beni sevmiyorsun, ama şunu hemen belirteyim ki yalan da söylemiyorsun.
Beni aldatmıyorsun. Hayır denecek yerde evet diyecek insan değilsin.
Benim sana anlatmak istediğim, duyduğun şeyin gerçek aşk değil, sadece bir aşk umudu olmasıdır…
Ben baştan sana bunu açıkça söylemeliydim sen yanlış bir yoldasın; karşındaki adam, rüyalarında gördüğün adam değil. Göreceksin, bir gün o kişi karşına çıkacak; bana kızacaksın; ben de bunun azabını duyacağım. Daha keskin bir zekâm, daha iyi bir kalbim olsaydı, daha samimi olsaydım sana bunları daha önce söylerdim…
Şimdi başka türlü düşünüyorum. Kendi kendime şunu soruyorum:
Ona iyice bağlandığım zaman, yanımda olması benim için bir zevk değil bir zorunluluk olduğu zaman, aşk yüreğime iyice yerleştiği zaman ne olacak?
Bu acıya dayanabilecek miyim? İşin sonu kötüye varacak. Daha şimdiden bunu düşünmek beni ürpertiyor.
Başka birisi olsa şunu da eklerdi ‘Bu satırları gözyaşları içinde yazıyorum?’
Ama ben sana yalan söylemiyorum, acımın bir gösteriş olmasını istemiyorum, çünkü dertleri, pişmanlıkları artırmak neye yarar? Bu çeşit yalanlarda sevgiyi daha fazla kökleştirmek umudu saklıdır. Bense bu duyguyu sende ve bende kökünden kazımak istiyorum.
Zaten gözyaşları ya boş hayallere ya da bir kadını baştan çıkartmak isteyenlere yaraşır. Ben sana bunları uzun bir yolculuğa çıkan iyi bir dostla vedalaşır gibi söylüyorum: İki üç hafta daha beklesem çok geç olurdu.
Aşk bir ruh kangreni; o kadar çabuk ilerliyor ki. Daha şimdiden ne haldeyim. Zamanı saatleri, dakikalarla değil, güneşin doğup batmasıyla değil, seninle ölçüyorum: Onu gördüm, göremedim, göreceğim, göremeyeceğim, gelecek, gelmeyecek…
Hayatımızın bu kısa dönemi belleğimde her zaman temiz ve ışıklı bir hatıra olarak kalacak ve beni tekrar eski ruh uyuşukluğuna düşürmekten koruyacak.
Bu hatıra sana da hiçbir zaman zarar vermeyecek ve gelecekte gerçek aşkı bulmana yardım edecek…
Umarım hayat dilediğin gibi olur.
Geceler bitti…
Yolculuklar da…
Yeni yerler yeni sabahlar da bitti…
Allahaısmarladık meleğim…
Ivan Gonçarov
İZDİHAM