Öldürdüğümüz Benlerimize İthaf, Fatih Yerli
İnsanlar başlarına geçip mezarlara konuştular yüzyıllarca. Var mı mezarları dinleyen?
Toprağın üstünden altına doğru anlattılar acılarını ve sevinçlerini. Helalleştiler, hesaplaştılar
çoğu zaman hatta. Hayattayken konuşamadıklarını konuştular. Bastırılmış bir iç sesin
toprağa bir tohum gibi gömülmesiydi bu. Kendileri için yaşamsal bir fidan beklediler böylece.
Toprakla aralarında yaşanmışlıklarla dolu bir bağ umdular. Dün, bugün ve yarın arasına
çizilmiş izafi bir portre.
Bana sorarsanız insan bunu kendi yatağının başında da yapabilir. Kimya bu, iki farklı madde
bir araya gelir ve yepyeni bir madde ortaya çıkar. Artık her ikisi de eski benliklerinden
tamamen sıyrılmış, bambaşka bir forma dönmüşlerdir. Su gibi. İki hidrojen ve bir oksijen
buluşmadan önce yanıcı ve yakıcılardır oysa sonra birleşir, dönüşür ve ateşin katili olurlar.
İnsanın da eylemle ilişkisi böyledir. Merhalelerden geçer insan. Kararlar verir, yollar seçer,
yollardan geçer, takılır düşer kimi zaman, kimi zaman koşar adım. Fakat o büyük kararlar,
hatalar, kayboluşlardan sonra artık o başka biridir. Nefesinde dünden bir soluk kalmamış,
hücreleri yenilenmiş, ruhu başkalaşmıştır. Dönüşmüştür yani dünkünü andıran başka bir
şeye. O eylemi yapmış insandır artık ama daha önemli bir şey var ki; O, o eylemin yaptığı
insandır artık daha ziyade. Kimyası değişmiştir, yeni bir olgu, yeni bir duygu eklenmiş kimileri
de terk etmiştir bedeni. Bir başka iklimin otlarının yeşereceği bir toprağa dönüşür insan
tamamen toprak olana dek defalarca, defalarca. Yaşayarak ölür, ölerek yaşar.
Bu yüzden derim ki, tecrübe dediğimiz şey ruhtaki faça izleridir ve her pişmanlık en azından
teşebbüs edilmiş bir cinayettir. Bakmayın ağıtlara, herkes kendi yasını tutuyor cenaze
evlerinde, yaşamak, üstü örtülmüş bir intihar. Bakmayın babası ölenlere ve babasını
öldüremeyenlere.
Fatih Yerli