Ortaçağ Öncesi Tiyatroya Kısa Bir Bakış
Tiyatro.
İnsanın var oluşundan günümüze yegâne kültür yapıcı, ortak etken. Önce eylem vardı, ilkel insan dilsizdi fakat bir gün mutlaka konuşacaktı, oynayacaktı. Doğa karşısında güçlü olmak isteyen insan oyunlarında da doğayı taklit etti. Korku, ilkel insanın eylemlerinin temelini oluşturuyordu. Ama insan yılmadı. Gökyüzünün haşmeti altında doğaya karşı savaşmaya devam etti. Anlatmaya devam etti insan. Böylece mitler ortaya çıktı. İnsanlar artık arılardan korkmuyordu.
Beslenmek için büyükbaş hayvanlar avladı. Sevişti, çoğaldı, üretti, haz duydu, söyledi, ibret alındı, yeri geldi şaman oldu, yeri geldi putperest; ama insan sürekli anlattı. Sonra o anlatılar ayinlere dönüştü. Bu defa ayinler bir oyun içinde gösterildi. İnsan eylemek istedi. Bilerek ve kasten eyledi. Şöyle diyordu Huizinga ‘’Oynayan İnsan’’ adlı kitabında; olağan hayatın dışında olduğu hissedilen, özgür ve kurmaca ama yine de oyuncuyu tamamen içine çekme yeteneğine sahip bir eylem. Aristoteles taklit etme güdüsü diyordu.
İlkçağ bitti. Antik dönem başladı. İnsan kendinden üstün bir gücün varlığına inanmaya başladı. Gök gürültüsün ardından yağmurun yağmasını anlamlandıramıyordu insan. Toprakla uğraştı. Yağmur topraktan ürün çıkarttı. Zeus böyle doğdu. Ya da vardı. İnsanlar tanrılara minnet duydular. Sonra onlardan korktular. Bilgisizdiler. Ama ona rağmen varlıklarını anlamlandırmak için kafa yordular. Antik dönemin ünlü düşünürü Sokrates bir gün karısının sorduğu soruya şu cevabı verdi: “Herkesin kocası çalışıyor. Sen sabahtan akşama kadar evde oturuyorsun. Ne işe yarıyorsun, ne yapıyorsun?
Cevap: Düşünüyorum.”
İnsan düşündü ve toplumsal düzeni sağlamanın yolu olarak Zeusa, Dionysosa, Athenaya, Artemise, ve Poseidona tapınmaya buldu. Çünkü Dionysos şarap Athena savaş ve akıl, Poseidon deniz, Artemis toprak, Zeus ise göklerin tanrısıydı. Mitlerle, ayinlerle, oyunlarla harmanlanan tanrılar Antik Yunan’ın inanç sistemini oluşturmaktaydı. Toprak mahsul verince şarap içip Dionysosa tapındılar. Emeğinin karşılığını alan insan yılın belli aylarında törenler düzenledi. Çünkü asma yaprakları üzüm veriyordu. Üzümden şarap yapan insanlar dans edip eğlendikten sonra ayinlerinin, söylencelerinin ve soylarının devamını sağlamak için çoğalıyorlardı. Şenlikler Dithrombos türküleriyle başladı.
İnsanlık, Leo Frobenius’un ifadesiyle doğanın düzenini, nasıl kavrıyorsa öyle oynamaktaydı. Dithromboslar’da, Atina’ da ki demokrasi yönetiminde almış olduğu biçimiyle Dionysos’un onuruna bir ilahi idi, fakat mutlaka onu anlatmazdı. Sonra oyunlar, oyuncular, mitler, ayinler hepsi evrildi. Korku yine iş başındaydı ama insanlar bu defa tanrılardan korkuyorlardı. Sonra, bir gün Tragedya doğdu. Atina demokrasisine tiranlığın egemen olduğu yıllarda sanat boyutunu kazanmış olan tiyatro, her olumsuzluklara rağmen varlığını devam ettiriyordu. Kim bilir bu durum belki de yöneticilerin işine geliyordu.
Her neyse. Tiranlık yavaş yavaş otoriter bir rejim kurmakta, tiyatro ise kendi içinde hem yapısal hem de tür olarak değişikliğe uğramaktaydı. Atina demokrasisi gerilerken yeni bir tiyatro türü olarak ortaya çıkan ‘’Komedya’’ hiciv yoluyla tiranlığı, yozlaşan Atina demokrasisini, hak ve hukuksuzluğu, adaletsizliği alabildiğince eleştiriyordu. Eski kavramının bizde çağrıştırdığı kelimeler köhnemiş, geri kalmış, çürümüş v.s gibi düşünceler içerse de Antik yunan komedyası en verimli dönemini bu zaman diliminde yaşamıştır. Aristophanes, çağdaşlarının devamı olarak komedya türünün ender yazarlarındandır. Korku şimdilik alt edilmiştir. Fakat tiranlığın etkisini arttıracağı ve savaşların patlak vereceği Antik yunan, kendi sonunu kendi hazırlayacaktır.
Antik yunan tiyatro kültürünü seyreden roma tiyatrosu kendi dinamikleriyle ayakta kalmaya çalışmıştır. Hiç kuşkusuz bunda en büyük pay sahibi olan, günümüz sanatçılarına da örnek gösterilebilecek yazarlardan ikisi; Platus ve Terentius’tur. Bertrand Russel’in Amerikan televizyon izleyicisine benzettiği Romalı tiyatro izleyenlerine, günlük yaşamdan aldıkları tiplerle dolantı komedyasının sunduğu yenilikleri ustaca harmanlamaları sonucunda; usta olarak bilinen Rönesans yazarlarına dramatik tasarım açısından farklı bir pencere açmışlardır.
Tarihsel süreçte Roma döneminin sona ermesiyle başlayacak olan ortaçağ tiyatrosu ve tarihi, doğuda ve batıda ivme kazanan düşünsel alandaki sıçramalarla olumlu ve olumsuz anlamda etkileşerek ya tiyatro tarihinde ya da insanlık tarihinde derin izler bırakacaktı.
Mehmet Salih Zengin
İzdiham