Bu türden yanılgıların kaynağı, genellikle, uygar kişinin kendini içine yerleştirmeğe çalıştığı çerçeve ile, ilişkide bulunduğu kişilerin içinde bulundukları çerçevelerin aykırı olmasıdır. Aykırı düşen, yanılan, tabiî ki, uygar kişidir: Öteki kişi(ler) kendi ortam(lar)ındadır(lar), kendi ilkelerine uygunluk içindedir(ler); uygar kişinin ise belirgin, hazır bir ortamı yoktur, ilkelerini de, hep yeniden gözden geçirmek için, sürekli askıda tutar – bu yüzden hep yanılmak zorundadır; ters aykırı düşmek zorundadır…
Bir aykırılığı da hemen yenileri izler: Kendi ortamlarına ters düşen uygar kişi karşısında, ‘öbür’ kişiler, kendi ‘kesin’ ilkelerine dayanarak, tavır alırlar.
7. Uygar kişi uyumsuz insandır.
İçine girdiği her toplumsal çerçeve, garip gelir ona – bunun alışmamakla pek ilgisi yoktur: çabuk alışır uygar kişi aslında; bu anlamda ‘uyumlu’dur. Ama her seferinde, ‘uyum’ sağladıktan sonra bile – ya da en çok o zaman -, bu çerçeve – hatta o zaman daha da – garip gelir ona.
Küçücük şeylerde ortaya çıkıverir uyumsuzluğu. (Çok iyi bildiği yabancı dilde iki sesi biribirine karıştırıveri örneğin, ya da sözcüğün yazılışına bir harf ekleyiverir, bir harf çıkarıverir.)
Alışılmışa alışmayan insandır temelde uygar kişi – içinde bulunduğu toplumsal çerçeveye alışır alışmasına, ama alışmaya alışamaz bir türlü. Garipser durur.
Oruç Aruoba
İZDİHAM