28 Mart 2017

Pınar Gürcan, Knut Hamsun’un Açlık Kitabını Bir Diyetisyen Gözüyle Değerlendirdi

ile izdiham

Roman, küçük bir çatı odasında yaşayan genç bir yazar birlikte başlmaktadır. İç monologlarıyla, genç yazar varlığına kayıtsız kalan bir dünyada, ölüm ihtimaliyle karşı karşıya kalmaktadır ve açlığıyla mücadele ederken derin acılarını ortaya koymaktadır.

Açlık düşüncelerini kabalaştırmış, ruhunu yüzsüzlükle kirletmiştir. Ve bu durumu, yerine getiremeyeceği cömert davranışlarıyla düzenli olarak kötüye kullanmaktadır. Gururu, suçu kendisinden uzaklaştırmak için benliğini zorlar ve böylece kendine acımaya devam edebilir ve hayatının trajedisinden yakınmaktadır. Açlığı kalbinde, fiziksel yoksunluk olarak ve duygusal panikle yaşamında keşfetmektedir.

Peki insan açken yaptıklarından sorumlu mudur? Açlığın fizyolojik ve psikolojik etkilerinin davranışlarımız üzerinde nasıl bir rolü vardır?

Psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Aslıhan Dönmez şu şekilde tanımlıyor; Açlık hem fizyolojik hem de psikolojik mekanizmalar nedeniyle kişiyi daha gergin hale getirebiliyor. Fizyolojik olarak kan şekerinin düşmesinin beyine doğrudan etkisi ve kan şekerinin düşmesine tepkisel olarak salınan bazı hormonların beyine dolaylı etkisi nedeniyle gerginlik artabilir. Fakat daha önemli olan psikolojik mekanizmalardır. Açlık, kişide bir engellenmişlik duygusu yaratır. Yemenin sağlayacağı doyum ve haz gecikmiştir. Engellenmişlik duygusu yaratan ve haz almayı geciktiren her türlü uyaran kişide gerginliğe neden olabilir.

Açlığın insan psikolojisine olumsuz etkisi İkinci Dünya Savaşı sırasında yapılan Minnesota Açlık Deneyi’nde de açık ve net bir şekilde ortaya konmuştur. Avrupa’da o dönemde yaşanan kıtlığın etkisinin nasıl geri çevrilebileceğini araştıran bu deneyde katılımcılara bir süre normal beslenme düzeyi uygulanmış, daha sonra ise günlük kalori miktarlarının neredeyse yarı yarıya azaltıldığı bir açlık dönemine sokulmuşlardır. Bu açlığın katılımcılar üzerindeki psikolojik etkisine bakılmıştır. Besinler, onlar için kısa bir sürede saplantıya dönüşmüştür.Bir süre sonra hemen hemen tüm katılımcıların daha sinirli, gergin, depresif ve kaygılı hale geldiği, yemekle ilgili takıntılı düşüncelerinin ortaya çıktığı gözlenmiştir.

Yani, yemek yeme ile insan psikolojisi arasında karşılıklı ve çok yönlü bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz.

Biz genellikle mide kasılmaları olan “açlık sancıları” hissettiğimizde aç olduğumuz gerçeğinin farkına varırız. Birçok kişi için açlık güçlü bir teşviktir, ancak fizyolojik süreci etkileyen bir çok etmen vardır.

Elbette ki, açlık tamamen fiziksel bir süreç değildir. Kültürel ve hatta bireysel olarak öğrenilen tercihler ve yeme alışkanlıkları bir fark oluşturmaktadır.  Kültürümüz ve yetiştirilme tarzımız, bize genel olarak besinler ve yemek yeme konusunda çeşitli inanç ve tutumlar sunmakta, bu da fizyolojik durumumuzu etkileyebilmektedir. Örneğin; Yemek birine bir sevgi ve aidiyet hissi verebilir. Veya çikolata ve dondurma gibi hemen akla gelen bazı gıdaların, çoğumuz için endişe ve stres azalttığı görülmektedir.

Kendimizi inandırdığımız şeyler doğrultusunda kontrolümüz altına aldığımız açlık, davranışlarımız üzerinde kontrol edemeyeceğimiz bir hale gelebilir. Bu noktada önemli olan psikolojik ihtiyaçlarımızı da gidererek fizyolojik açlığımız için uygun adımlar planlayabilmektir.

Pınar Gürcan

İZDİHAM