30 Kasım 2015

Remzi Şimşek, Dergilerden Öyküler

ile izdihamdergi

Varlık Dergisi – Temmuz 2014

Bay S. Qûnek’in Arka Bahçesi, Nurullah Kuzu
Öykü özetle; kıskanç bir yazarın aile geçmişi ile beraber günümüze değil geçen süreyi hızla özetleyip, bedbaht ve kıskanç bir yazar olan Bay S.’nin yediği son haltı anlatıyor. Öykünün başına ve sonuna bakıldığında paradoksal bir yapı söz konusu. Merkezde bir hava ve dil yakalanmaya çalışılmış kısmen de başarılı olmuş lakin çok fazla siyasi gönderme ve eleştiri (daha çok edebiyat dünyasına eleştiri söz konusu) mevcut, bu nedenle asıl anlatılmak istenene odaklanmak pek mümkün olmuyor. Sondaki sürpriz ise bizi daha çok etkilemesi gerekirken Bay S.’nin ahlaksız tavrı daha şaşırtıcı yanıyla bütün öykünün önüne geçiyor. Bu durum daha basit bir entrika ile kotarılabilecekken radikal bir tercih yapılması öyküye olumlu yansımıyor. Sıkıcı durmayan dil nedeniyle sona erişmek zor değil ama akılda kalıcı bir etki de yapamıyor öykü.
Bir Kentten Ayrılmamanın Olası Nedenleri, Melike Belkıs Aydın
Çok uzun bir öykü. Sözcük tasarrufu neredeyse hiç yapılmadan kaleme alınmış hissi veriyor. Öyküyü; üniversite kütüphanesinde memur olarak çalışan ve babasının ölümünden sonra, babası ile kendini yıllar önce terk etmiş annesinin yanına taşınan karakterin iç bunalımının anlatımı olarak kabaca özetleyebiliriz. Öyküyü iki bölüme ayırırsak, ilk bölüm; yalnızlık ve yalnız kadınlar üzerine söylenen şeylerden, tespitlerden oluşuyor. Bu bölüm haddinden fazla tekrar eden düşünceler yüzünden sıkıcı bir hal alıyor. Anca ikinci bölümde bir şeyler anlatmaya başlayan öykü, bu geçişi yan kurgularla yapmayı deniyor. Lakin genel kurgudan kopuk yan kurgular sona gelindiğinde unutulup gereksiz ayrıntılar olarak zihinde yer kaplıyor. Sürpriz bir sondan bahsetmek pek mümkün değil. Şaşırtan birkaç kurgusal hamle ise maharetli bir tavırdan, üsluptan ötürü değil, tamamen aykırı yaklaşımdan ötürü oluyor. Akılda kalıp etkilemek yerine kısa süreli şok etkisi yapıyor. Yaşadığımız şokları bir sonraki öyküye geçtiğimizde atlatmış olmamız da arzu edilen etkinin başarısızlıkla sonlandığının bir kanıtı.
Eksik, Uğur Yetkin
Maalesef Uğur Yetkin’in öyküsüne dair tek kelime edemeyeceğiz. Öyküye nüfuz edemedik. Kabul görmedi hiçbir çabamız.
Ölüme Güzelleme, Demet Çaltepe
Ölüme Güzelleme öykü olmaya tam olarak dönüşememiş bir yapıya sahip. Kapalı bir anlatım tercihi söz konusu, üstelik bunda başarı da sağlanmış ama imgelere yüklenen manalara vakıf olmak pek mümkün değil. İşte bu namümkün durum tam manası ile metni öykü olmaktan alıkoymuş.
Türk Edebiyatı – Sayı 489 – Temmuz 2014
Takdir-i İlahi, Sevgül Yılmaz
Okunması zor bir metin. Hiçbir suretle akmıyor anlatım. Sıralanmış kısa cümleler devamlı benzer şeyleri söylüyor. Kelime tasarrufu tamamen gözardı edilmiş, bunun yanında anlatıcı kıvrak bir anlatım da oluşturamamış. Karakterler zaman zaman karışabiliyor, bu suretle kimden bahsedildiğini anlamak bazen zorlaşıyor. Maharetli bir romancının elinde bir romana dönüşebilecek malzeme öykünün sınırlarına sığdırılmaya çalışılmış ama başarısızlıkla sonuçlanmış.
Her Şey Anlatıya Dâhil, Rıdvan Temizer
Neredeyse eksiksiz bir kurgusal atraksiyon ile karşı karşıyayız. Anlatıcı, kurgusal bir anlatımın parçası için seçtiği sıradan bir kadın karakter üzerinden başlıyor anlatısına. Bir süre sonra zihni haddinden fazla kurgusal işleyen anlatıcı, kendini de olaya bir üçüncü kurgunun ihtimali üzerinden bağlıyor. Devamlı gelgitler söz konusu, bu durum okuru metne bağladığı gibi öykünün canlı kalmasına, akıcı olmasına da yardımcı oluyor. Bunun yanında üst kurguda, genel kurgusal metin kaidelerine göndermeler de söz konusu, fazla abartılmadan yapılan göndermeler can sıkmadan bir hoşluk olarak zihinlerde kalıyor. Kelime tasarrufu yerinde, bunun yanında gerçeklik algısına ket vuracak birkaç ayrıntı merak edilen son hatırına tolere edilebiliyor. Sürprizler çok şaşırtmasa da gidişatı her an değişen bir öykü ile karşı karşıya okur. Bazı şeylerin sık tekrarı can sıksa da hiç tükenmeyen merak unsuru hemen hemen her şeyin üstüne çıkıyor.
Buluş, Recep Şükrü Güngör
Babası ile inanç noktasında çatışıp, bütün ailesini geride bırakarak evden kaçan gencin özüne dönüş hikayesi anlatılıyor öyküde. Bunun yanında ismi gibi bir buluş hikayesi olarak da özetlenebilecek metin arkadaşını bulamayıp kendini bulan kahramanın huzur dolu hali ile neticeleniyor. Tanrısal anlatımın farklı bir formunu kullanan Güngör gayet de başarılı olmuş. Baştan sonra doğrudan kahramanı muhatap alan anlatım dili akıcılığa da yardımcı oluyor. Bunun yanında yapılabilecek en net eleştiri, anlatının çözülme bölümüyle alakalı. Kısmen hidayet öykülerini andıran bir hava yakalanıyor bu bölümde bu da öykünün giderek güçlenerek sonlanmasındaki en büyük engel olarak görülebilir. Güçlü bir son olmaya müsait iken her şey, öykünün en zayıf halkasının kurbanı olup çıkıyor. Bunun dışında makul bir uzunluğa sahip ve kelime tasarrufu noktasında da gayet başarılı, öykü kendisini okutmakta bir sorun yaşamıyor.
Notos Öykü – Sayı 47 – Ağustos/Eylül 2014
Tehlikeli Sevişmeler, Nedim Gürsel
Ne akıp giden ne de hepten duran bir öykü, üstelik vardığı bir yer de yok. Şart değil tabii, bazen yolun kendisidir anlatılan bu doğru ama Tehlikeli Sevişmeler’de bu da yok. Notos’un spotları ekseriye çarpıcı, merak uyandırıcıdır lakin bu öyküden çarpıcı bir spot bulamamış olmamaları tespitimizi destekler nitelikte. Tüm bunların yanında yan kurgu olarak anlatılan hikaye ana hikayenin önüne geçmiş ve daha merak edilen bir hal almış durumda. O denli ki öykünün sonunda artık bu yan kurguya dair bir şeyler beklenir olmuş. Olmayınca da ki olsaydı bu sefer yan kurgu ana kurguya dönüşmüş olurdu dönüşmemiş. Öykü daha en başında zayıf başlayıp nihayete erdiğinde de hala zayıftı kalıyor.
Suyun Aynasında, Alper Akçam
Geveze bir zihinle karşı karşıyayız, anlatıcı olarak. Yer yer bilinç akışını andıran hareketler de söz konusu. Yöresel bir çok şeyin bilgisi ustalıkla veriliyor, bu güzel bir ayrıntı lakin okurda onca şeyin bağlanacağı bir yer beklentisi doğuyor ister istemez. Yan kurgular bu beklentiyi karşılayabilirdi diye düşünmeden edemiyor insan. Öykünün sonuna bu merak duygusu ile erişmek güzel ama hayal kırıklığına uğramak kötü. İlla sürpriz olacak diye bir şart yok tabii ama boşluk hissi de anlatılan onca şeyin ardından pek hoş durmuyor. Anlatıcıyı çocukluğuna döndüren bilinç akışı noktaları öykünün en güçlü tarafı yine de öyküye ismini veren su-ayna imgesini doğurmasının dışında bir etkide bulunmuyor. Bütün bunları ortaya koyduğumuzda vasatı aşamayan bir öykü olarak notlarımıza düşüyor.
Kılçıksız Sanat, Kerem Işık
Güzel bir isim, zekice kotarılmış bir ana fikir ve yer yer tebessüm ettiren mizahi yanıyla başarıya çok yaklaşmış Kerem Işık. Tüm bu müspet şeylerin yanında maalesef parlak fikrini eleştiride aşırıya kaçarak, bu aşırılılığa kurban etmiş. Aşırıdan kasıt eleştirilerin dozu ya da muhataplar değil, kastımız bu eleştirileri kör göze parmak şeklinde yapması ki bazı değindiği noktalar o kadar net ki bu kadar üzerine vurgu yapılması gereksiz olmuş. Görsel materyal olarak verilen çizim bile o kadar aleni ki ne kadar başarılı olursa olsun rahatsız eden bir tarafı var. Bütün bu eleştiriler, öykünün sonu çok daha zekice bir kurgu ile bağlanabilseydi kısmen göz ardı edilebilirdi. Ne yazık ki bir de sonda başlı başına bir öykü konusu olabilecek ağırlıktaki kadın meselesine, tecavüz üzerinden dokunması hepten eleştirilerimizi haklı çıkaran son nokta oldu.
Gece Çığırtkanları, Şenay Eroğlu Aksoy
Bir yangında hemen her şeyini kaybetmiş bir kadın anlatıcının acı dolu sözleri ile başlıyor ve bitiyor öykü. Sıkmayan, akan ama biraz can yakan bir havası var. Kelime tasarrufu gayet makul düzeyde. Bir kaybeden hikayesi, bu kaybedişi de artık başında çıkmayan saçları ve kaybolan kadınlığı üzerinden mübağalasız anlatımı ise başarılı. Öykünün finali ise onca anlatılan şeyin minimal bir özeti olarak sunuluyor bu da çok başarılı. Ancak tüm bunların yanında öyküye ismini veren “gece çığırtkanları” imgesi şahsen zihnimizde bir yere pek oturmadı. Sadece emin olamadığımız birkaç fikir oluştu o kadar.
Güzel, Tülin Er 
İşinde gücünde olan yaşı geçkin denebilecek bir adamın cinsel hayatının bir hikayesi anlatılıyor öyküde. Ellili yaşlarında (bir yerde altmış geçiyor, sanırım son okumada gözden kaçmış) olan anlatıcı karakterimiz fütursuz dilini öykünün hemen her yerine bulaştırmış. Belli ki bilinçli bir tercih, şaşırtmak, şok etmek istemiş yazar kısmen başarılı ama hizmet ettiği bir amaç yok gibi. Bu denli cesur cümle hatta kelime tercihleri öykünün kurgusunda bir yere oturmuyorsa, marjinallik çabasından öteye gidemiyor. Önyargılı olmasak da rahatsız eden bir tarafının olduğu kesin. Fütursuz bir adamın istediğini elde etmedeki gayreti ve elde ettikten sonra gelişen olayların akıbetindeki tavrı tutarlı. Bu tutarlı tavır gerçeklik algısını güçlendiriyor. Dilin akıcılığı da uzun sayılabilecek öykünün sıkmadan sonlanmasını sağlıyor. Neticede ne anlattı bu öykü dense bir sürü yorumun yanında hiçbir şey anlatmadı yorumu da yapılabilir. Hatta aşırı yorumlara müsait bir yapı da söz konusu. En nihayetinde hayattan bir anekdot sunmanın ötesine geçememiş bir öykü olarak, anlattıklarıyla değil belki ama bir şekilde akılda kalmayı başarıyor.
Yüz Atlı, Barış Tut
Metne nüfuz edemedik maalesef, fikir beyan etmek bu yüzden mümkün değil.
Çit,Dilek Yılmaz
Kırk yedi saattir uyuyamayan anlatıcı karakterin ayakta uyurken başından geçenlerin hikayesini dinliyoruz. Başarılı bir dil ile konunun uzatılmadan fantastik sularda gezen bir havası var öykünün, bu yönüyle başarılı. Çiti aşamamış bir koyun ile anlatıcının özdeşleştirildiğini düşünmeye meylettiğimiz bir noktada sonu itibari ile bu yorumu çok da güçlü bir noktaya çekemiyor maalesef. Çiti aşamadığı için yaralanan bir koyun ile başaramayan, yenilen karakterimiz başarılı bir son ile etkileyici bir anlatım gerçekleştirebilirmiş.
Boşuna Telaşlanıyorsun, Cihan Yurtseven
Aynı evde yaşadığı kız arkadaşının erkenden uyuya kalmasını haddinden fazla kafaya takıp kocaman bir sorun haline getiren bir adamın “budala”lığını fark etmesi diye özetlenebilir bir öykü. Dili, kurgusu ve yarattığı atmosfer açısından başarılı bir öykü. Hatta Notos’un bu sayısının en iyisi diyebiliriz. Kelime tasarrufu noktasında biraz daha titiz davranmış olsaydı Cihan Yurtseven her şeyi ile tastamam bir öykü olabilirmiş. Tabii bu eleştiri sadece bir not mukabilinde, öykünün bütün diğer unsurlarındaki başarı bu eksikliği tolere eder cinsten. Sonuna gelindiğinde şahsi olarak ismi beğenmediğimi fark ettim. Budala yahut dertsiz başa dert minvalinde bir başlık çok daha uygun olabilirmiş gibi geldi. Bu fikir de öykünün sonunda kullanılan simgelerin başarısı sayesinde oluştu. Bu simgeler ki okur gördüğünde hak verecek öykünün sonunu daha da güçlendiren etmenler.
Kalfanın Kalışı, Uğur Nazlıcan
Kulağını kaybetmiş bir kahvehane kalfasının çıraklık dönemindeki kendisi ile karşılaşmasının öyküsü. Kendi ile sohbet, geleceğe dair bilgi edinmesi oluşan fantastik havayı destekler nitelikte. Kelime tercihleri yer yer acemice bir hal almış. Devamlı kulaktan bahsetmek ise akıcılığı zedeleyen bir ayrıntı olup çıkmış. Vasatı aşamayan atmosferi tam olarak kotarılamamış kurgusu akıcılığı engelleyen ve öykünün başarısını aşağıya çeken unsurlardan bir kaçı .
Post Öykü 1
Remzi Şimşek
İZDİHAM