İki sene evvel bir iş için Fransa’ya giden bir arkadaş anlatmıştı.
Eşya olarak bir bavulum vardı, bir de ahbaplarımdan birinin Marsilya’daki bir dostuna gönderdiği bir Acem halısı, ben ne bileyim meğer Fransa’ya halı ithalatı memnu (yasak) imiş.
Gümrük memurları yakama yapıştılar, şaşırdım, kendi malım olsa halıyı bırakacağım, fakat ne yaparsın ki emanet, bilmem nereden kulağımda kalmıştı; besbelli Müslüman tebaası çok olduğu için Fransa ibadette kullanılan eşyadan gümrük resmi almazmış.
“ Bakayım bir tecrübe edeyim,” diye düşündüm. Oldukça iyi konuştuğum Fransızca ile Gümrük memuruna dedim ki; “ben belli bir iş adamıyım gördüğünüz gibi, halının ismi seccadedir. Biz Müslümanlar namaz isminde ibadetimizi onun üstünde icra ederiz, ben sofu bir insan olduğum için ibadete yarayan eşyamı dahi yanımda taşırım.”
Gümrük memuru civanmert insaflı bir adama benziyordu bir müddet burnunu kaşıyarak düşündü. “Seccade ve Namaz” kelimelerini bana tekrar ettirerek bir bir kâğıda yazdı sonra telefonu kaldırarak konuşmaya başladı:
-Mösyö Artin Serkizyan, siz İstanbullusunuz, Türkleri ve Türkçeyi iyi bilirsiniz. Seccade ne demek olduğunu söyler misiniz? Seccade evet, seccade, mersi. Namaz ne demek ? Müslümanların ibadeti öyle mi, sizden bir hizmet rica edeceğim, lütfen beş dakika için beni görmeye gelir misiniz ancak sizin halledeceğiniz bir mesele var da …
Üç beş dakika sonra Mösyö Artin Serkizyan gümrüğe teşrif ediyordu, gayet tipik bir İstanbul Ermenisi… Serkizyan bana bir dost ve hemşehri selamı verdi, derhal anladım ki bu işte bana halisane tarafgirlik edecektir.
Gümrük memuru halıyı yere yaydırdı aksi gibi gayet biçimsiz bir şey, eni herhalde bir metre yok, boyu buna mükabil üç metre gibi bir şey.
-Müslümanların “Namaz” ibadetini üstünde icra ettikleri seccade bu mudur?
Ermeni hiç tereddütsüz tasdik etti.
-Ta kendisi .
-İyi ama bu ibadet için fazla uzun değil mi?
Sual gayet yerinde idi, ben önüme baktım fakat Mösyö Artin büyük bir saffetle derhal cevap verdi.
-Hayır değildir. Namaz için ancak kâfidir.
Mamafih gümrük memuru hala tereddüt ediyor düşünüyordu.
Gümrük memuru, “son bir rica,” dedi; “efendiden namaz ibadetini bir kere burada gözümün önünde tekrar etmesini rica ediyorum, ta ki bu hususta tam bir kanaat edinmiş olayım.”
Artin ile birbirimize baktık. O Türkçe olarak “başka bir yol yok çaresiz bir namaz kılacaksın,” dedi.
İşe daha ciddi bir renk vermek için potinlerimi çıkardım, pencereden güneşe bakarak kıbleyi tayin ettim, ellerimi kulaklarıma kaldırarak “Allahüekber” deyip namaza durdum Gümrük memurunun gözünü boyamak için bir şeyler okumak lazım geliyordu fakat aksi gibi namaz dualarından hiç biri aklımda kalmamıştı. Çaresiz, Muallim Naci merhumun çocukluğumda ezberlediğim;
“Bilmem şu kuşu neden gam almış / Her nailesi kalbe dağzendir.”
Şiirini makam ile okudum, sonra rükue, nihayet secdeye vardım. Fakat başımı bir türlü yerden kaldıramıyordum, secdenin usulden fazla sürdüğünü gören Artin Türkçe olarak; “yeter, kalk,” dedi. Ben bu defa gene Naci’nin kuzusunu okuduğum makam ile; “Nasıl kalkayım herif seccadede daha iki arşınlık yer var, bu fazlalığın hikmeti nedir? diye sorarsa ben ne cevap vereyim.”
Artin biraz düşündü, sonra, “yavaşça bir takla at,” dedi. Bu söz bana bir vahiy-i ilahi gibi geldi. “Amin,” diye bağırarak bir takla attım ayaklarım halının ucuna değmiş ve hesap tamam olmuştu.
Biraz sonra kolumda emanet halı ile gümrükten çıkıyordum.
Reşat Nuri Güntekin
İZDİHAM