Roberto Bolaño, 2666
2666, kimilerinin 21. yüzyılın en büyük romancısı saydığı Şilili Roberto Bolaño’nun 2004′te, yani ölümünden bir yıl sonra yayınlanan son romanı. Bolaño, tedavisi güç hastalığının son aşamalarında bile inatla ve sabırla romanı üzerinde çalışmış, ilk taslaklarıysa yakında bu dünyadan göçüp gideceğini bilen bir adamın “Ya yetiştiremezsem” endişesi ve aceleciliğiyle yayıncısına teslim ettikten hemen sonra da ölmüştü. Patti Smith, Stephen King ve Kasuo Ishiguro gibi büyük isimlerin hayranlıkla söz ettiği kitap bizde Pegasus Yayınları’ndan çıktı…
Okuduğum en acayip ve en güzel romanlardan biri olan 2666, birbirinden bağımsız olarak da okunabilen beş novella’dan oluşuyor. Dilerseniz bunları birbirinden bağımsız addedebilirsiniz. Hepsini tamamladığınızdaysa, aslında bir bütün oluşturduklarını fark edeceksiniz. İçinde görünüşte kendi halinde ama içten içe cehennemi andıran küçük bir kasabada işlenen kanlı cinayetler, ölüm, sonuçsuz ama zevkli edebi tartışmalar, Bolaño’nun en küçük ayrıntısına kadar anlattığı hayal ürünü kitaplar, varolmayan yazarlar, başka ülkelerde yaşayanların bir tutku yüzünden kesişebilen yolları, arayışlar, buluşlar, kayboluşlar, arzular, düşkırıklıkları yalnızlık ve kasvet var. Bolaño’nun keskin üslubu yazmaktan çok labirent kurmayı andırıyor. Neyse ki ironiden yoksun bir üslup değil bu, o yüzden bir an için bile sıkılmıyor, yorulmuyorsunuz.
Stephen King’den Patti Smith ve Kazuo Ishiguro’ya birçok ünlü yazarın hayranlıkla söz ettiği romanın her şeyi, hatta adı bile esrarengiz, şifreli. Çünkü epeyce kalın olan kitabın herhangi bir sayfasında 2666 tarihine bir gönderme yok. Öte yandan 2666 tarihi yazarın daha önce yazdığı birçok kitapta çeşitli şekillerde karşımıza çıkıyor. Mesela Amulet adlı romanında Mexico City’deki bir caddeyi “2666 yılının mezarlığı gibi” diye tarif etmişti. Vahşi Hafiyeler adlı romandaysa şöyle bir bölüm vardı: “Cesárea gelecek günleri anlattı. Öğretmen ona hangi zamanları kastettiğini ve neler olacağını sordu. Cesárea 2600 civarında bir yıldan bahsediyordu; iki bin altı yüz bir şey…” İlgisi var mı bilmiyorum ama İncil’de bu tarih, Yaratılış’tan tam 2666 yıl sonra gerçekleşecek ruhsal arınma, masumiyete dönüş zamanı geçiyor.
Hayatı boyunca politik görüşlerinden ötürü polisle başı epey derde giren, defalarca hapis yatan ve hayatının bir döneminde eroin bağımlısı olan huzursuz ruh Roberto Bolaño, Metis Kitap’tan çıkan Vahşi Hafiyeler romanında ‘damardan gerçekçiler’ adlı bir edebiyat akımı kuran birkaç genç şairin trajik, hüzünlü ama eğlenceli hikâyesini yazmıştı. İnsan, kendisinin de bir zamanlar “infrarealizm” akımını kurduğunu hatırlayınca, hafiyelik ile edebiyat eleştirmenliğini bir araya getirmeyi sevdiğini düşünebilir. 2666 zaten tam olarak böyle bir şey; “damardan gerçekçi” bir üslup denemesi. Ama kesinlikle üsluptan ibaret değil.
Roman, gerçek bir olaya dayanıyor. 1993-1997 arasında Meksika’nın Ciudad Juárez kasabasında işçi sınıfından gelen 400 genç, yoksul, eğitimsiz kadın vahşice katledilmiş. 1993′ten bu yana esrarengiz şekilde ortadan kaybolan ve bir daha haber alınamayan kadınların sayısıysa 5000′miş. Roman bu ürpertici cinayetler serisinden ilham alıyor. Sadece Ciudad Juárez’in adı Santa Teresa olarak değiştirilmiş.
Bu yazı çerçevesinde anlat deseniz, 2666′ya dair daha fazla şey anlatamam.İşin gerçekçilik kısmı bir yana, en çok edebiyata, yazının insanı götürebileceği tekinsiz alanlara dair olduğunu söylemek isterim. Bir de okursanız, pişman olmayacağınızı…
2666′ya dair ne dediler?
Müzisyen, şair, ressam, fotoğrafçı ve yazar Patti Smith, Roberto Bolaño’nun başyapıtı 2666′yı okuduğunda nasıl altüst olduğunu “”Kitaplar pek çok işe yarar, sizi bazen çalışmaya bazen eğlenmeye ve bazen de yazmaya teşvik eder. Bolaño’yu okumak bana yazma konusunda ilham veriyor. Tam bir dâhi. Simya gibi bir şey yapmış burada, edebiyatı gerçeğe dönüştürmüş. Okurken hiç bitmesin istedim, bittiğindeyse en yakın arkadaşımı kaybetmiş gibi hissettim” diye anlatıyor. Smith, Bolaño’nun eleştirmenlerin gözdesi olduğunu, sadece İspanyolca’da değil, tüm dünya edebiyatında Gabriel Garcia Marquez’in yerini dolduracak güçte bir yazar sayıldığınıysa kitabı okuyup bitirdikten çok sonra öğrenmiş.
Japon yazar Kazuo Ishiguro’ysa “”Bu yılki okumalarıma çoğunlukla Roberto Bolaño hâkimdi. Bolaño, 2666′da Güney Amerika, ABD ve Avrupa geleneklerini; modernizmin vahşi gerçekçiliğiyle suç romanlarını pürüzsüz bir şekilde bir araya getiriyor. Bolaño’nun, modern edebiyat tarihinde çok önemli bir yeri var” diyor.
Stephen King’in fikriyse kısa ve net: “Bu doğaüstü roman tasvir edilemez; bütün ihtişamıyla yaşanması gerekir.”
2666′yı oluşturan beş kitap
I. Eleştirmenlerle ilgili bölüm: Benno von Archomboldi adlı kült Alman yazarın izini süren dört eleştirmenin Santa Teresa’ya uzanan hikayesi.
II. Amalfitano’yla ilgili bölüm: İlk kitabın sonlarında tanımaya başladığımız Meksikalı profesör Amalfitano’nun, Meksika’nın, aşkın ve deliliğin hikayesi.
III. Fate’le ilgili bölüm: Santa Teresa’ya bir boks maçının haberini yapmaya gönderilen ama aslında öldürülen kadınları yazmak isteyen ve bu arada Amalfitano’nun kızına aşık olan gazeteci Oscar Fate’in hikayesi.
IV. Suçlarla ilgili bölüm: Santa Teresa’da işlenen cinayetlerin, yani cehennemin hikayesi.
V. Archimboldi’yle ilgili bölüm: Polonya, II. Dünya Savaşı, bir adam ve bir kadın… Kitabın neredeyse yazılma sebebi denebileek Archimboldi’nin belirişinin ve kayboluşunun hikayesi.
Gülenay Börekçi, egoistokur
İzdiham