Fakat günümüzün tipik Amerikan karakteri, diye devam ediyor Riesman, “dış yönelimli.” Göze çarpmak değil “uyum sağlamak” istiyor; kafasında başka insanların kendisinden neler beklediğini tekrarlayıp duran bir radarla dolaşıyor gibi. Bu radar dürtü ve talimatları başkalarından alıyor; tıpkı kendini bir aynalar toplamı olarak tanımlayan adam gibi tepki verebiliyor ama seçim yapamıyor; kendine özgü etkin bir dürtüsü yok. (sf.22)
“İçi boş insanlar” monotonluğa ancak ara sıra gerçekleşen bu tip boşalmalarla -ya da en azından kendilerini bir başkasının boşalmasıyla özdeşleştirerek- dayanabilirler. (sf.25)
İnsanoğlu böylesi bir boşluk halinde uzun süre yaşayamaz; eğer bir şeye doğru ilerlemiyorsa sadece durgunlaşmakla kalmaz, biriken gizilgüç hastalık hali ve çaresizliğe, önünde sonundaysa yıkıcı eylemlere dönüşür. (sf.27)
Önemli olan şey söylenenler değil, herhangi bir sohbetin sürekli devam ediyor olmasıdır. Sessizlik büyük suçtur, çünkü sessizlik yalnızlığı anıştırır ve korkutucudur. (sf.33)
Her insan kendi gerçekliğine dair hislerin çoğunu başkalarının kendisi hakkında söyledikleri yahut düşündüklerinden edinir. Fakat çoğu modern insanın gerçeklik duygusu konusunda başkalarına olan bağımlılıkları öyle bir noktaya varmıştır ki onlar olmadan var olma hissini yitirecekleini düşünürler. Kumda akan su gibi “dağılacaklarını” hissederler. İnsanların çoğu hayatlarını sürdürebilmek için başkalarına dokunmak zorunda olan körlerden farksızdır. (sf.34)
Benlik bilincinin günümüzde nasıl paramparça olduğuna dair bir başka örnek olarak mizah ve gülme düşünülebilir. İnsanın mizah anlayışının kendilik bilinciyle nasıl yakından ilişkili olduğu genellikle fark edilmez. Mizah normalde benlik bilincini koruma işlevi görmelidir. Kendimizi nesnel bir durum karşısında yitip gitmeyen bir özne olarak algılamaya dair insana özgü kapasitemizin bir ifadesidir. Kişinin benliği ile yüzleştiği sorun arasına “mesafe” koymasının sağlıklı bir yöntemi,geriye çekilip soruna başka bir perspektiften bakmasının bir yoludur. (sf.60)
Birey olarak kimlik bilincini yitiren insanların doğaya aitlik bilincini yitirme eğilimleri de vardır. (sf.67)
Yutulup yok olmadan doğayla iyi bir ilişki kurabilmek güçlü bir kişilik -diğer bir deyişle şahsi kimliğe dair güçlü bir algı- gerektirir. Zira doğanın sessizliğini ve inorganik karakterini gerçek anlamda hissetmek kendi içinde ciddi bir tehdit barındırır. (sf.72)
…çünkü ego bir hayaldir
Ta ki bir komşumuzun ihtiyacı onu var edinceye dek. (sf.85)
Hayatta tüm organizmaların yalnızca bir tek esas amacı vardır; kendi potansiyellerini hayata geçirebilmek. (sf.90)
“Gururlu bir insan olmaya en çok yaklaşanlar kendilerinden tiksinenlerdir.”|Spinoza (sf.95)
sf.142
Dlayısıyla iyi toplum insana en fazla özgürlüğü verendir. (sf.152)
Özgürlük, insanın kendi gelişiminde rol oynamasıdır. (sf.153)
Özgürlük kendi kendine ortaya çıkmaz; elde edilir. Ve tek bir hamleyle elde edilemez; her gün yeni baştan kazanılmalıdır. (sf.160)
Din, bireyin nihai endişesi olarak nitelendirdiği neyse odur. (sf.199)
“Sokrates’in bakış açısına göre her birey kendi merkezini oluşturur ve dünyanın geri kalanı onu merkez alır, çünkü kendine dair sahip olduğu bilgi aynı zamanda Tanrı bilgisidir.” |Kierkegaard (sf.211)
Kişiyi filozof kılan şey her tür soru karşısında içini olabildiğince dökebilme cesaretine sahip olmasıdır. (sf.236)
Zira gerçeği aramak daima nefret edilecek bir şeyle karşılaşmayı göze almak demekdir. (sf.239)
Rollo May, Çeviren Kerem Işık
İZDİHAM