Rus Edebiyatı Öldü mü?
Başlık bana ait değil, Foreign Policy dergisinden.Geçen yılın başlarında yayınlanmış bir yazıdan.
2015 Nobel Edebiyat Ödülü hiç beklenmeyen birine, “gazeteci kitapları” yazan Belaruslu Svetlana Aleksiyeviç’e gidince bu eski tartışma alevlendi tabii.
Gerçekten ben de merak diyorum: Bana ve tüm edebiyat severlere muhteşem okuma deneyimleri yaşatan Rus edebiyatı neden yıllardır yeni büyük yazarlar çıkarmıyor? Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Nabokov, hepsi nereye gitti?
Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Nabokov, neredesiniz?
Geçen 25 Mart’ta Foreign Policy’de “Rus edebiyatı öldü mü” diye bir haber çıkmıştı. Rus edebiyatında dünyaca popüler olmuş son büyük roman, Nobel ödüllü Boris Pasternak’ın 1958 tarihli “Dr. Jivago”suydu. Aleksandr Soljenitsin’in “Gulag Takım Adaları” adlı dört ciltlik dev eserinin Batı’da yayın tarihiyse 1973’tü. Devamında, deyim yerindeyse, Rus edebiyatından bir daha haber alınamamıştı.
Ne yani, Putin edebiyata da mı el atıyor?
Vladimir Putin’in bir açıklamasına da yer verilmişti haberde. Meğer Rusya Devlet Başkanı, Rus edebiyatının “dünyadaki saygınlık ve etkisini arttırmak için elinden geleni yapacağını” ilan etmiş. Açıkçası bunun mümkün olduğundan pek de emin değilim. Zira Rus edebiyatı denince benim de aklıma hemen hemen sadece Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Gogol ve Puşkin, tabii ki Vladimir Nabokov; özetle çoktan göçüp gitmiş edebiyatçılar geliyor. Yenilerde keşfettiğim birkaç yazar var elbette, ama onlar bile epey zaman önce ölmüş. Mesela şu ara sevdiklerimden İzak Babel, Stalin Rusya’sı tarafından acımasızca katledilmiş. Kitaplarının yeniden yayınlanabilmesi için de Stalin’in ölmesi gerekmiş. (Elif Batuman “Ecinniler: Rusça Kitaplar ve Onları Okuyanlarla Maceralar” adlı kitabını yazmasa ve Can Yayınları Babel’in külliyatını yayınlamaya başlamasa, bu çok orijinal öykülerin yaratıcısını ben de keşfedemeyebilirdim.)
Peki ama neden? Bana hayatımın en muhteşem okuma deneyimlerini yaşatan Rus edebiyatının gerileyerek bir çeşit “fetret devri” yaşamaya başlamasının sebebi ne acaba?
Foreign Policy’nin konuştuğu eleştirmen Dmitry Bykov’a göre problem iyi kitaplar yazılmamasında değil, yazılanların kapsamlı bir şekilde başka dillere çevrilememesinde. Meslektaşı Masha Gessen’se katılmıyor. Ona göre çağdaş Rus yazarlarının “birinci sınıf” edebiyat eserleri ürettikleri ne yazık ki söylenemez.
Politik ol, politik kal!
Rochester Üniversitesi’nin şahane çeviri projesi “Three Percent”in editörlerinden Chad W. Post daha ılımlı konuşuyor ve meselenin yazarlarda ve eserlerde değil, dağıtımcılarda olduğunu söylüyor. Glas adlı ünlü Rus yayınevinin sahibi Natasha Perova’ya göre ise Batılı yayınevlerinin “Rus edebiyatına adeta alerjisi var, ayrıca best-seller’larla ilgilenmekten dünya edebiyatına zaman ayıramıyorlar.”
Çevirmen Will Evans’a bakılırsa, Rus edebiyatı gerilemiş falan değil. Sırf 2013’te 120 bin kitap basıldığı düşünüldüğünde, yayıncılık açısından da durumun gayet parlak olduğu ortaya çıkıyor. Evans, “Esas sorun Batılı okurların önyargısında” diyor. Batılı okurlar Rus yazarların belirli bir alanda üretmesini, üslup bakımından değil belki ama içerik bakımından devrimci, yani politik odaklı bir edebiyat eserleri yazmasını istiyor. Bunun dışında kalan edebiyat ürünleriyle de ilgilenmiyorlar.
Bazı yazarlar da Rus ama değil!
Rus edebiyatı denince, yeni jenerasyondan ağır milliyetçi Zakhar Prilepin gibiler isimler de akla geliyor ama “Sin” ve “Sankya” gibi romanların yazarı Prilepin şimdilik sadece Rusya’da popüler. Öte yandan kitaplarını İngilizce yazan “Don’t Let My Baby Do Rodeo” ve “A Replacement Life”ın yazarı Boris Fishman, New York’ta, “Maidenhair” ve “The Light and the Dark”in yazarı Mikhail Shishkin ise İsviçre’de yaşıyor. Dilimize de çevrilen “Süper Acıklı Gerçek Bir Aşk Hikayesi” ve Absurdistan” adlı romanların Brooklyn’de yaşayan yaratıcısı Gary Shteyngart ise artık Batılı yazar kategorisinde sayılıyor. Onları Rus edebiyatı kapsamında değerlendirmek imkansız.
Gülenay Börekçi, egoistokur
İZDİHAM