Saatleri Ayarlama Enstitüsü
“O, kendisi olmak için beni unutmaya muhtaç. Fakat ben, ancak onun sayesinde biraz kendim olabiliyorum.”
Türk Edebiyatı’na yaşamı boyunca büyük katkılar yapmış olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ustalığının kanıtlarından yalnızca biridir “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”. Öyle ki, onun eserlerine hayranlık duymak için yalnızca bu kitabı okumak yeterli demek yersiz olmaz…
Hayri İrdal’ın ‘hiçlikten’ ‘hiçliğe yükselişinin’ romanını yazıyor Tanpınar. Hayri İrdal, yaşamı boyunca pek el üstünde tutulmamış, hattâ çoğu kişi tarafından “bu adam ne işe yarar ki” diyerek karşılanmış biri. Sadece birilerinin onu böyle tanımlayışı da değil gerçeği yansıtan, onun da kendisini böyle tanımlayışı! Birinin kendisini böyle tanımlaması için bile oldukça yetkin olması gerektiğini düşünüyor olabilirsiniz, belki öyledir, ama Hayri İrdal için değil.
Hayri İrdal’ın anılarını yazmaya başladığı dönemden itibaren ele alınan roman, gerilere giderek onun yaşamını irdeliyor. Çocukluğunu, çocukluğu boyunca etrafında olan kişileri, gençliğini, gençliği boyunca etrafında olan kişileri ve her iki dönem boyunca yaşadığı ilginç olayları dinleyerek yola çıkıyorsunuz. Kendini bir ‘ülkü’ye adamak için sürekli uğraşan Hayri İrdal, bir ülküye adanmaya başlayan yaşamının bir anda nasıl allak-bullak olduğuna her tanık oluşunda boşluğa düşüveriyor. Sonra da yine, “ben ne olacağım” ve “ben ne işe yararım” sorularını soruyor kendine.
Yaşamına; aile, çocukluk arkadaşları, deliler, saatçilik, askerlik, hortlayan bir hala, define ve tımarhane gibi onlarca durumu, olayı ve kavramı kısa sürede katmayı başarıyor Hayri İrdal. Başı, beladan ve olaydan asla uzak durmuyor; hâl öyle olunca onun romanın yazmaya kalkan Tanpınar’ın anlatacakları da asla bitmiyor. Her bir satırda ufak ayrıntılar, gerçek sözler, yarına uzanan düşünceler yaşıyor. Kitap bittikten sonra yeniden okumaya kalkan birinin -benim gibi- Tanpınar’ın çok sevdiği satır arası oyunlarına tekrar tekrar kapılacağı kesin.
Açıkça söylemek gerekirse romanda öyle çok olay anlatılıyor ki, bunları hakkını vererek anlatabilmek gerçekten büyük bir başarı. Anlatım ne kadar olayların biçimine uydurulmuş olsa da düşüncelerin sınırını her an zorluyor olaylar. Bu noktada Tanpınar’ın Türkçe’yi kullanıma saygı duymak gerekir. Kitapta Arapça ve Farsça sözcük sayısı hayli fazla. Sözcüklerin bu denli Türkçe içine karışması, anlamını yitirmemesi ve yerli yerinde kullanılmış olması ayrı bir başarı olarak değerlendirilebilir. Ayrıca dönemin koşulları göz önüne alınırsa, bunun doğallığı da yansır düşüncelere. Ama bu durumun kitabı eline alan okuyucu tarafından zorlanmayı getireceği de kesin. Yani kimi zaman sözcüklerin anlamı, cümlenin gelişinden rahatlıkla çıkarılabilse de, kimi zaman belirsiz kalıyor. Ayrıca, Tanpınar’ın anlatımda bunca ‘ve’ bağlacı kullanması da dikkat çekici. Tanpınar’ın bir cümleyi üç-dört ve hattâ beş kez aynı bağlaç ile birbirine bağlaması anlatımda kopukluklara yol açıyor, bu durum günümüzdeki çoğu yazar için de hâlâ geçerli. Bu bir dil yanlışı mıdır derseniz açıkçası tam olarak öyle olmasa gerek. Şunu da belirtmeliyim ki, Tanpınar “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” kitabını Latin harfleri ile yazmamış; Yapı Kredi Yayınları tarafından kitabın arkasına iliştirilmiş olan el yazması kâğıtlarında Osmanlıca yazılar var…
Hayri İrdal’ın elinden geldiğince bir ülkü sahibi olmak için çabaladığı ve bocaladığı onca dönemden sonra Halit Ayarcı ile tanışması onun yaşamını değiştiriyor. Halit Ayarcı’nın başkanlığında Hayri İrdal’ın yardımıyla kurulan ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ önceleri tam olarak ne işe yaradığı konusunda kimsenin fikir yürütemediği bir kurum olarak duruyor karşımızda. Kiralanan bir büro ve hiçbir iş yapmadan para alan -hem de aylarca- insanlar Halit Ayarcı’nın “işe başlıyoruz” demesini bekliyor. Oysa kimsenin haberi yok yapacakları işin tam olarak ne olduğundan. İşte böyle bir anda Tanpınar olay örgüsünü Hayri İrdal’ın yaşamından alıp da ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne adıyor. Hâl böyle olunca, yani Tanpınar yüzlerce sayfa anlatıdan sonra Saatleri Ayarlama Enstitüsü kavramını ortaya çıkarınca bana da onun bu anlatış biçimine saygı duyarak enstitüden bahsetmemek düşüyor. Saatleri Ayarlama Enstitüsü… ne işe yarayabilir! Ne yapabilirler! Nerelere uzanabilirler!
Tanpınar’ın sihirli cümleleri ve anlatımıyla Türk romanında olay, durum örgüsünün başarılı bir örneği bu kitap. Büyükçe bir olayı yaratıp bu kadar iyi anlatabilmesi onun yazınsan alandaki başarısını kanıtlıyor.
“Saatleri Ayarlama Enstitüsü” hem gerçek, hem doğaüstü; hem her satırında güldüren hem de biraz hüzünlendiren ve tüm bu kavramlardan daha onlarcasını karşılıklarıyla birlikte barındıran dolu dolu bir roman.
Düşle Edebiyat Dergisi
İzdiham