Söylesene hadi gerçekten farkında mıydın hürlüğünün? Durup en son ne zaman bakmıştın o masmavi gökyüzüne? En son ne zaman oturup dinlemiştin kalbinin sesini, hırslarını bir tarafa bırakıp? Yolda yürürken hiç fark etmiş miydin o minik serçelerin cıvıldaşmasını? Sahi akşam iş dönüşü ne söylüyordu sana köşe başındaki kirli beyaz tüylü mahmur bakışlı köpek? ‘’Hayat telaşı’’ dediğin o dipsiz koşturmacada en son ne zaman sormuştun kendine ben kimim ve menzilim nereye diye? Farkında mıydın doğruyu söyle, sevdiğine sarılmanın bahşedilmiş eşsiz bir nimet olduğunun? Söylendiğin iş yükünün, akşam eve yorgun geldiğin fazla mesai çıkışlarının da hayatında bir renk olduğunun sahi farkında mıydın? İzin gününde tam da uykunun en tatlı yerinde seni uyandıran evladının hayatında kazandığın en büyük piyango olduğunun farkında mıydın?
Çekinme, korkma, kaçma artık! Sor haydi kendine, öylece durup ne zaman şükretmiştin o eşsiz yaratıcıya ‘’ortada hiçbir sebep yokken’’ üstelik !?! Hatırlamıyorsun, hatırlamıyoruz değil mi? ‘’Mış’’ gibi yaşadığımız hayatımızda ne kadar önemliydi ki tüm bunlar?
Mengenesinden bir türlü çıkamadığımız, hatta belki de çıkmak için hiç çabalamadığımız, iki dakika bile olsa durup da nefeslenmediğimiz şu hayatta eşsiz bir fırsat, olağanüstü bir rahmet şu günler… Herkesin ağzındaki ‘’Corona Günleri’’. Çivisi çıkan şu dünyada geriye yaslanıp, aldığımız her nefesin ne kadar değerli olduğunun idrakine varmamız için bulunmaz bir fırsat.
Ah be doktor! Çıkart şu pembe gözlüklerini diyecekler, desinler. İnanın gözlük yok gözümde. Her gün ne görüyorum söyleyeyim… Korku, acı, öfke, endişe ve bu dünyadan göçüp giden hayatlar… Tüm bunları görüyorum hem de her gün, baktığım ‘’pembe gözlüklerimle.” Peki, ne mi yaşıyorum? Huzur bulduğun yuvana gidememek, her iki dünyadaki yol arkadaşına ve ilk adımlarını atmaya başlayan minicik yavruna sarılamamak, anne-babanı ziyaret dahi edememek, diğer insanlardan tecrit halinde yaşamak bunlardan bir kaçı. Ama her şeye rağmen devam etmek yaşamaya. Korku var, acı var, öfke ve endişe de var. Bunlar zaten her daim yanı başımızda biz aciz insanların. Derdim bunca yıl göremediğimiz, belki görüp de idrak edemediğimiz ‘’var olan’’.
Tüm dünya, tarihte hiç olmadığı kadar etkileşim halinde. Bu şuursuz bir etkileşim de olsa bir ülkenin ayağına batan diken tüm dünyayı etkiliyor vücudun bir parçası misali. Düşünmeden, sorgulamadan peşinden koştuğumuz hız ve haz odaklı bu yaşamda uyuşturulduk ve adeta hissiz bir köleye dönüştürüldük birçoğumuz.
Bugün içinde olduğumuz bu ürkütücü tablo; ruhsuz ve yozlaşmış düzenbaz düzenin hem zihnen, hem ruhen, hem de ahlaken çöküşünün resmini çiziyor. Tüm bu keşmekeş, tüm bu acı aslında eşsiz bir fırsat… Eğer bütün bu acı, ufuklarımızı genişletmez, bizi daha insan kılmaz ve bu hayatın özünü kaçırmamıza sebep olan küçük, önemsiz ve sanal meşgalelerden kurtarmaz ise boşa çekilmiş olacaktır. Acıyı sevelim. Sevelim, çünkü biz onu sevdikçe o bizi gerçek bir insan kılacak.
Her zorlukla birlikte mutlak bir kolaylık verdiğini vaat eden ilahi kudretin varlığı bunun habercisi. Ve o kolaylık şüphesiz ki gelecek. O zaman evlerimize kapanan bizler, içsel bir yolculukla ‘’insani erdemimizi’’ tekrar kazanıp aslında bu illetin külfet değil, nimet olduğunu göreceğiz.
Salih Cırık
İZDİHAM