Jean Paul Roux (5 Ocak 1925 Paris – 29 Haziran 2009 Yvelends). Fransız Türkolog.
Paris Doğu Dilleri Okulu ile Tarih Bilimleri Akademisini bitirdi. Doktorasını Doğubilim ve Edebiyat üzerine verdi.
1952’de Fransız Araştırma Merkezi (CNRS)’nde çalışmaya başladı, 1990’da emekli oluncaya kadar burada çalıştı.
Türkiye ve Ortaasya’ya sayısız seyahatler yaptı.
Jean Paul Roux’un iki yüz makalesi ve yüzü aşkın araştırması ve bununla birlikte çoğunluğu Orta Asya ve Türk kültürüyle ilgili 25 kitabı vardır. 7 kitabı Türkçe’ye çevrilmiş ve Kabalcı Yayınevi’nce yayınlanmıştır;
Babür – Büyük Moğolların Tarihi
Eski Altay Halklarinda Ölüm
Moğol İmparatorluğu Tarihi
Orta Asya: Tarih ve Uygarlık
Türklerin Tarihi
Türklerin ve Moğolların Eski Dini
Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar
Roux başta Atatürk Kültür Merkezi de olmak üzere birçok Fransız bilimsel derneğe fahri üye seçildi. Aynı zamanda Türk hükümeti tarafından 1973 yılında Devlet Ödülü verildi ve TÜTAV Ödülü aldı ve 1998 yılında da Liyakat Madalyası ile onurlandırıldı.
Jean Paul Roux’un Türklerin Tarihi kitabını Prof. Dr. Aykut Kazancıgil ve Lale Arslan Özcan Türkçe’ye çevirmiştir. Her iki çevirmen de alanında uzman ve başarılıdır.
Kitap oldukça berrak ve akıcı bir dile sahip, okuyucuyu hiç sıkmıyor.
Roux, gerektiği yerde ülkesi Fransa’nın ve Batı dünyasının yanlışlarını, hatalarını da açıkça ifade etmiş, objektif ve akademik dürüstlük örneği sergilemiştir.
Türklerin Tarihi kitabı Önsöz, Giriş ve 15 Bölüm, Sonuç, Kaynakça, Kronoloji, Dizin, Soyağaçları ve Haritalar bölümlerinden ve toplam 562 sayfadan oluşmaktadır.
Kitap kronolojik olarak düzenlenmiş olup, Türk Olgusu, Türklerin Ortaya Çıkışı’ndan 2000 yılına kadar dönemi kapsamaktadır.
Kitabın içeriğine gelince; kitap siyasi tarih olmanın yanında ticaret ve ekonomi, bilim ve sanat tarihine de temas etmiş; oldukça objektif ve dürüst yaklaşım sergilenmiş.
Türklerin ilişkili olduğu diğer milletler dolayısıyla, Çin, Rus, Hint, İran, Arap milletlerinin tarihi hakkında bilgi sahibi olunmaktadır.
Kısacası, tarih kitabı böyle yazılır.
Herkesin bu kitabı okumasını şiddetle tavsiye ediyorum. Kendimize bir de yabancıların gözünden bakmak çok faydalı olacaktır.
JEAN PAUL ROUX – TÜRKLERİN TARİHİ ALINTILAR
Türklerle ilgili olarak kabul edilebilecek tek tanım dilbilimsel olandır. Türk, Türkçe konuşandır. Başka bir tanım son derece yetersiz kalır. (s: 28)
Türklerle Müslümanlar birbirine karıştırılmıştır. Aslında bu saptama çok da temelsiz değildir. Türkler Batılılara Haçlılar döneminden 20. Yüzyıla kadar, Hz. Muhammed ve Kur’an’ın ateşli yandaşları, halefleri olarak görülmüşlerdir. (s: 30)
Tek bir Türk dilinden değil, aynı ortak dilden çıkmış bir çok Türk dilinden ya da lehçesinden söz edilebilir. (s: 35)
Türkler egemenlikleri altına aldıkları halklara olağanüstü parlak dönemler yaşatmışlardır. (s: 40)
Türkiye Cumhuriyeti’nin özelliklerinden biri hem Müslüman hem Avrupalı olmasıdır. Doğu ile Batı arasında köprü konumundadır. (s: 43)
İşkence barbarların değil, uygarlaşmış halkların harcıdır. (s: 130)
İslamiyet Türklere bir din ve uygarlık verirken, Türkler de bu dine ordularını vermişlerdir. (157)
Müslüman olsun ya da olmasın Türk halkı eski pagan inanışlarından pek çok özelliği korumuş ve büyük bir hoşgörüyle davranmıştır. Bu hoşgörü özellikle de halkın çoğunluğu Hristiyan olan Anadolu’da dikkat çekiciydi. (s: 244)
Müslümanlar, hem Avrupalılar tarafından Avrupa topluluğunun dışında tutuluyor hem de Avrupalı olmayan öteki büyük uygarlıklar gibi, kendilerini Avrupa topluluğunun dışında görüyorlardı. Avrupa’yı derinden sarsan ve onu kendisine yabancılaştıran iki devrim Türklerin gözünden tamamen kaçmıştır; 1- Büyük deniz keşifleri, 2- Modern bilimsel düşüncenin oluşması. Türkler yalnızca uzaktan seyretmekle yetindiler. (s: 357-359)
Güneş batarken en güzel ışıklarıyla parıldar. Osmanlı İmparatorluğu da batarken en güzel ışıklarını saçıyordu. (s: 399)
İnsan belki de her yerde, her dönemde aynıdır ama kalbinin ve zihniyetinin dile getirdikleri bir yüzyıldan öteki yüzyıla anlaşılmaz, kavranamaz olabiliyor. (s: 406)
Osmanlı İmparatorluğunu oluşturan Türk olmayan toplulukların tereddütlerinden, hatalarından, ihanetlerinden sonra, imparatorluğu savunmak Türklere kalmıştı. Bu savunmayı büyük fedakarlıklarla yerine getirirler, öyle ki bu durumdan en ufak bir çıkar sağlamazlar. Anadolu geri kalmışlığa terk edilmiş durumdaydı ve 19. Yüzyılda İstanbul lehçesinde “Türk” sözcüğü “dağlı”, “kaba”, “geri kalmış köylü” yan anlamlarına geliyordu. Türkler yaklaşık 200 yıl boyunca bitmek bilmeyen savaşlar sırasında yiğitçe savaşmış, kanlarını bu uğurda dökmüşlerdi. Herşey bittiğindeyse geriye sadece 10 ila 12 milyon Türk kalmıştı. Genelde yenilmiş, kimi zamanda yenmişlerdi; çünkü eşi olmayan bir imana ve mirasçısı oldukları eşsiz askeri yeteneklere sahiptiler. (s: 431, 432)
Osmanlı İmparatorluğunun 1699’dan 1922’ye kadar ayakta kalmasının asıl nedeni; bu imparatorluğu yıkmak için uğraşanlardır; çümkü bu imparatorluğun yıkılmasının çıkarlarına olmadığını görünce ölümü konusunda bir uzlaşmaya varamadıkları için yapay olarak yaşamasına karar kılmışlardır. (s: 432)
Eğer idare etmesini bilmezseniz, bağımsızlık bedeli yüksek bir erdemdir. (s: 437)
Tarihçi çalışmalarının içinde yaşadığı dünyanın daha iyi anlaşılmasını sağlamalarını bekleyebilir ama geleceğin bilgisine ulaşmayı umamaz. (s: 483)
Hazırlayan: Sami Gören
İZDİHAM