Şehram Nazeri ile Röportaj Yaptık
Güven Adıgüzel, İran klasik müziğinin dev ismi, dünyaca ünlü müzisyen Şehram Nazeri ile konuştu.
Şehram Nazeri, tüm Ortadoğu’ya sesiyle hayat vermiş, 1949 Kermanşah doğumlu kıymetli bir sanatçı. İran klasik müziğinin sayılı / saygın ustalarından. Özel bir yorumcu ve eşsiz bir müzisyen. İran’da Kürt bir anne ve babadan doğmuş müthiş gırtlaklı bir müzik azizi. Kamkars grubuyla birleştirdiği nefesi ve ‘sarsıcı’ eserlerine nakşettiği derin ruh; onu daha şimdiden dünya müzik literatürüne geçmiş bir müzik adamı haline getirmiştir.
İnanış odur ki, Nazeri’nin sesini duyanlar, acem diyarının masalına koşulsuz dâhil olmuş sayılırlar.
Nazeri’nin hançeresinden üflediği ateş; Mezopotamya’nın binlerce yıllık kadim hüznünden damıtılmıştır, yakıcılığı bundandır ve aynı dil’in söylediğidir aslında ondan duyduğumuz her nefes.
Amerikanlı eleştirmen Dan Hicmon’nun yazdığı gibi; “Nazeri şiiri yorumladığında siz onu anlamıyorsunuz ve dilini de bilmiyorsunuz ama buna rağmen onun ne anlattığını anlarsınız. O doruklara çıktığında sizi de beraberinde doruklara çıkarır, aşağı indiğinde ise yine size de aynı duyguyu yaşatır”
2006 yılında New York’ta bulunan Metropoliten Müzesi’nde Doğu Kültür Mirasçısı ödülünü dönemin Birleşmiş Milletler Başkanının elinden alması, dünyanın her yerinde büyük bir dinleyici kitlesinin oluşması ya da BBC dâhil birçok uluslararası medya kuruluşunun onunla röportaj yapmak için sıralanması.
Bunların hiç birisi Şehram Nazeri için Kermanşah dağlarında annesinden dinlediği mesnevi beyitlerinin sükûneti kadar önemli olmadı hiçbir zaman.
Şehram, hançeresi gam yüklü olanların sesidir.
Hüznün Farsçasıdır ya da sadece, yazıldığı gibi hiç okunamayan.
Acının dili hep aynı, kalplerin sürgünlüğü de.
ÖZEL NOT:
Şehram Nazeri ile B Planı dergisi için yapıp, yine bu derginin 2. sayısında yayımladığım bu nadide röportajı, düzeltilmiş tam metni ve sunuş yazısıyla birlikte izdiham.com’un kıymetli okurlarına özel olarak sunuyoruz. İnşallah röportajı alıntılayan arkadaşlar; B Planı ve İzdiham isimlerini zikretmekten imtina etmezler. Bu röportajın çevirisinde büyük emekleri olan Fatma BATKİTAR’a da ayrıca teşekkürlerimi sunarım.
Çocuk yaşlarda girdiğiniz “sufi ensembles” grubuyla başlayan müzikal yolculuğunuz yarım asrı aşkın bir süredir kesintisiz olarak devam ediyor. Allah hançerenizdeki ateşi bir ömür eksik etmesin. Sizin müzikte bulduğunuz işaret neydi, ruhunuzu yarım asırdır notalara çağıran o işareti soruyorum yani?
Hayatta mürşidim ve rehberim ev hanımı olan annem oldu. Edebiyata olan aşkım, küçükken şiirle hemhal oluşum ve belki de beni etkileyen başka bir sebep de yaşadığım Kürdistan bölgesi ve bu coğrafyalar olmuştur. Tabi ki bütün bunların ve başka etmenlerin de katkısı vardır müzikal yaşamımda.
Babanız tasavvuf ehli bir şair, anneniz ise ezberden mesnevi beyitleri okuyabilen bir kadınmış. Bu zenginliklerle beraber nasıl bir çocukluk hayatı yaşadınız? Kermanşah Dağları size ne öğütledi ve ruhunuza hangi ilhamları bahşetti?
Bu bölge kadim tarihi ve özel konumu dolayısı ile üç büyük imparatorluğun izlerini hala taşımakta. Hehamenişiler ve Aşkaniler bölgeyi kültürel anlamda oldukça etkilemiştir. Bistun’dan Dalahu’ya kadar hâkim olan hava İran’nın manevi tasavvuf ruhudur, bunların hepsi bende etki bırakmıştır. Annem ben büyüdüğümde bana hep şundan bahsederdi; “sen küçüktün ve ben senin kulağına şiirler ve şarkılar okurdum”. Bütün bu nedenlerin bende etkisi oldukça fazladır.
Özellikle son yüzyılda klasik İran müziğinde Sadi’nin şiirinin ve duygu dünyasının etkili olduğunu gördük. Sadi ve Hafız, hüzünle yoğrulmuş ruhlardır. Sizin Firdevsi ve Mevlana’nın sözlerine, şiirlerine yani onların ruh iklimine sığınmanız hüznün yanında coşku ve heyecan arayışınızın bir sonucu olarak mı gelişti?
Yüzyıl önce klasik İran müziğinde üstatlar çoğunlukla Sadi’nin gazelleri ve onun âşıkane gazellerinin yorumlanışı üzerinden müzik eğitimi veriyorlarmış. Belki tarihi nedenler veya mevcut sorunlardan dolayı bu yüzyılda Mevlana’nın, Firdevsi’nin şiirleri neredeyse ortadan kalkmış ve hiçbir yorumcu bu noktada gerekli ve doyurucu bir açıklamada bulunamamıştır. Bu araştırılması gereken bir konudur. Genel anlamda ya fazla ilgi görmemişler ya da sahneye hiç çıkmamışlar. Benim Mevlana ve daha sonra Firdevsi’ye olan sevgimin nedeni belki sahip olduğum Kürt ruhudur, başka bir neden de edebiyata yakınlığım olmasındandır. Mevlana ve Firdevsi eserlerinin icracısı olmak için başka bir bakış açısı ve görüş gerekliydi, bende elimden geldiğince bu bakış açısının ve bu görüşün izini sürdüm.
Kullandığınız enstrümanlar arasında setar ve tamburun çok başka bir yeri oldu hep. Sizinle birlikte tamburun bir itibar kazandığını bile söyleyebiliriz. Mistik müzik icracısı olmanıza rağmen ney sazına mesafeli olmanızın sebebi nedir?
Ben setar ve tamburu çalıyorum ve yakınlarım da bu enstrümanları çalabiliyorlar, yakınlarımdan ney üfleyen olmadığından ney’e uzak kaldım. Ney’e aşığım, aldığım birçok karar ve öneri olmasına rağmen, İran’da sadece üç seçkin ney üstadının bulunmasından dolayı ve düşündüğüm bu üç kişi ile de bir türlü çalışma fırsatı bulamayışım beni ney’den uzak tutan gerekçeler oldu. Diğer taraftan ise İran’da müzik alanında özel bir durum bulunmakta, şöyle ki; müzikte enstrümanlara gereken önem verilmemekte ve bu konuda gerekli yardım ve himaye de yapılmadığından bu işi gerçekleştirme olanağımız olamadı. Bazen de şartlar, durumlar uygun olmadığından, insanlar için bunları gerçekleştirmek mümkün olmuyor. Mesela benim Hindistan’ı çok sevmeme ve konser afişlerimin duvarlara asılmasına rağmen bu ülkeye gitmem nasip olmadı, diğer yandan Amerika’yı hiç sevmememe rağmen belki yüzlerce defa bu ülkeye gittim.
Oğlunuz Hafız Nazeri’de müzisyen ve beraber çalışıyorsunuz. İkiniz arasında usta çırak ilişkisi var mı?
Evet. Böyle bir ilişkinin olması doğal… Çünkü yıllardır onu yetiştiriyorum. Tabi ki Hafız’ın kendi yolu var ve bende İran müziğinin yanı sıra Batı müziğini de öğrenmesinde, Amerika’da bestekârlık ve orkestra şefliği bölümünde tahsil görmesine yardım ettim.
Konser vermek istediğiniz özel bir şehir ve ya mekân var mı?
Sevenlerimin olduğu her yer ve her şartta konser vermeyi isterim. Mevlana’nın kokusunu duyduğumdan her yıl kendi imkânlarımla Konya’ya gelip ücretsiz de olsa konser veriyorum.Aynı nedenlerden dolayı Hafız Şirazi’nin şehri, Şiraz’a da gidiyorum. Aynı şekilde bölgemizin büyük mutasavvıf şahsiyetlerinin bulunduğu: Beyazıd Bestami, Ebu’l Kasım Herkani, Ebu Sait Ebu’l-Hayr gibi şahsiyetlerin olduğu yerlere gitmeyi isterim ve tabi ki bunlara Hindistan’ı da eklemek gerekir.
Asgar Ferhadi “Bir Ayrılık” filmiyle Amerikan film Oscar’ını kazandı. “Biz önemli bir ödül aldığımız için mutlu değiliz…!” şeklinde bir konuşma yaptı aldığı ödül sırasında. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir İranlı’nın Oscar kazanması gerçekten önemli bir fırsat ve bu biz İranlı’lar için büyük bir övünç kaynağı, ben de kendisine müteşekkirim. Konunun ayrıntıları ile ilgili bilgiye sahip değilim ama asıl önemli olan şu ki İran’ın evlatları çok zor şartlar içinde İran için hep gurur duyulacak işler yaptılar ve asıl güzel olan bu.
Pers topraklarının sanatın her alanında (sinema / şiir / müzik / edebiyat) yetiştirdiği onlarca değerli sanatçı var. Yaşadığınız coğrafyanın sanatsal açıdan kıskandıracak derecede mümbit bir iklime sahip olmasını siz neye bağlıyorsunuz?
İran sahip olduğu medeniyet, kadim kültür ve yetiştirdiği büyük şahsiyetler, düşünürlerden dolayı bu toprakları diğer ülkelerle kıyaslamak mümkün değil. İran, medeniyetin ve kültürün beşiği olagelmiştir. İran semalarında parlayan ilim ve edebiyat yıldızları bu kadim medeniyetin etkisinin göstergesidir. Ve her zaman sanatçı, edebiyatçı ve düşünür sayısı anlamında çok bereketli olmuştur bu topraklar.
Farsçayı büyüleyici bir dil olarak görüyor musunuz?
Batının ilerleyip öne geçtiği dönemde, Farsça, çeşitli nedenlerden dolayı Batı dili ve edebiyatı karşısında sorunlar yaşadı. Ama Farsça, teknik bilimde ve fen alanında yetersiz kalmasına rağmen, şiir ve edebiyat dili olduğundan özellikle şiir dilini koruyabilmiştir.
Topraklarınızda yetişmiş olan büyük filozof “Ali Şeriati” hakkında ne düşünüyorsunuz, eserlerinden istifade ettiniz mi?
Evet, önceleri çok faydalandım. Eli kalem tutan, yıllarca ömrünü kitap yazmakla geçiren her alandaki herkes değerlidir. Belki de benim ilgi alanımın farklı oluşundan Mevlana, Firdevsi ve Hafız beni daha çok etkilemiştir ama her türlü bakış açısına ve tefekküre sahip olan herkese saygı duyarım. “İnsan” için yazan, insana iyi bir tecrübe ve yol gösterici olabilirler, hatta menfi bile olsalar.
Türk müziği hakkında ne düşünüyorsunuz? Acaba geleneksel Türk müziğinde tanıdığınız ve eserlerini beğendiğiniz isimler var mıdır?
Genel olarak, Konya’da icra edilen ve “ney” ruhunu yansıtan müziği seviyorum. Özel bir isim söylemeyeceğim ama manevi ve irfani Türk müziğine ilgi duyduğumu söyleyebilirim. Yani Mevlana hissiyatını sızdıran ve müzik icracısı olan âşıklara ilgim var.
Günümüz İran müziği ve son dönem şarkıcıları için ne düşünüyorsunuz?
Şimdi dünya tam anlamıyla tüketici ve karma karışık olmuş durumda. Sadece müzik alanında değil, mimari ve yazarlık alanlarında da hızın bu kadar olmadığı, her şeyin rayında olduğu zamanlar vardı. Mimari, yazarlık, resim veya müzik işi yapanların hepsi “dev”diler ama şimdi artık devlerin dönemi bitti ve bu dönem daha çok cücelerin dönemidir, sanatçılar çoğaldı, gerçekte sanat tüketim halini aldı.
İşte bu sebeplerden dolayı siz artık iyi bir mimari ile yapılmış bir bina, dünya çapında iyi bir kitapla karşılaştırılacak kaliteli bir kitap veya her biri “peygamberlere” benzeyen büyük müzisyenler göremezsiniz. Sanatçının çok, keyfiyetin önemsizleştiği bir dönemdeyiz.Sanatı anlamak için fırsatlar azaldığından her şey geçici ve dönemsel olmuştur. İki üç ayda bir, bir sanatçı çıkıyor ve daha sonra kayboluyor ve onun yerini başkası alıyor. Tıpkı aynı ölçülerde üst üste sosis üreten sosis fabrikaları gibi sanatçılar da ardarda üretiliyor.
Sanatçılar da artık eski sanatçılar gibi mütaala edip, zahmet çekmek istemiyorlar. Her şeyi kolay ve reklamlarla elde etmek istiyorlar. Her şey bu halde ve elden bir şey gelmiyor. Yani bu konuda müspet düşünmüyorum, tam anlamıyla benim düşünceme uygunluk arz etmiyor ve bizim müzik camiasını da saran bir çeşit kargaşa olarak görüyorum bu durumu.
Şahram Nazeri’nin en büyük arzusu nedir?
Benim arzum, bir gün İran’da gerçek anlamada sanatın ve sanatçının değerinin birinci dereceden verildiği şartların oluşmasıdır. Dünyada sanata ve sanatçıya tam anlamıyla değer verilmesi ve sanatçının insanlık için deruni anlamda barışçıl bir yol açıcı olmasını diliyorum. Ve bu yolun parlaması benim kişisel arzum olmuştur her zaman… Birçok şeyin imkânsız veya gerçekleştirme imkânının olmamasına rağmen. Kendi kendime keşke bir gün biz veya dünyada bizden daha büyük sanatçılar gönüllerinden geçen işleri ve insanlığa ulaştırmak istedikleri mesajları gerçekleştirme imkânı bulsa, diyorum. Bir gün hem sanat hak ettiği konuma ulaşsa, hem de sanatçının kadri bilinse keşke.
Sizden dünyayı değiştirecek bir şarkı söylemeniz istense bu şarkı hangi şarkı olurdu?
Bu büyük ve zor bir soru gerçekten. Ben öncelikle bir şarkı ile dünyayı değiştirebilecek güce sahip miyim diye sormalıyım kendime. Bu iş için yetki, liyakat ve ehliyetim var mı ve benim üstesinden gelebileceğim bir iş mi bu bilmiyorum. Bütün bunlardan sonra kendi kendime hangi şarkıyı söyleyebilirim diye düşünebilirim ama hali hazırda bu benim için cevabı imkânsız bir sorudur.
Güven Adıgüzel
İzdiham