Aykırı bir düşünür olarak bilinen Baudrillard, felsefeci, toplum bilimci ve kültür eleştiricisidir. Ailesinin üniversiteye ilk giden üyesi olan Baudrillard, özellikle kitle iletişim araçlarının günümüzdeki etkisi ve tüketim üzerine kışkırtıcı fikirlere sahiptir. Bu kitabında da tüketim toplumuna dair eleştiri ve çıkarımlarını, yaratıcı örnekler ile bizlere sunmuştur. Kitapta yer yer anlattıklarının açık olmasına karşın, yer yer de anlaşılması güç kısımlar vardır. Zaten Baudrillard’ı inceleyenlerin sıklıkla şikâyet ettikleri noktalardan biri; onun fikirlerinin karmaşık, dağınık ve çoğunlukla da anlaşılmaz olduğu yönündedir.
Kitap Nesnenin biçimsel litürjisi[1], Tüketim Kuramı, Kitle İletişim Araçları, Cinsiyet Ve Boş Zaman Etkinlikleri ve Sonuç olmak üzere 4 ana başlıktan oluşmaktadır. Kitabın kavramsal ve teorik boyutu incelendiğinde ders kitabı niteliğinde olduğunu görmekteyiz.
Tüketim zincirinin nesnesi haline gelen birey sistem içinde köleleşmektedir. Günümüzde bireyin olmazsa olmaz konumu, tüketici konumudur. Sistem, bolluğu ve tüketimi, sömürü ve savaşın yerine geçirir. Birey, sisteme onun ürünlerini tüketerek hizmet eder. Çünkü sistem bireye emekçi olarak değil, gitgide tüketici olarak ihtiyaç duyuyor hale gelmektedir. Bu endüstriyel kapitalist süreç birileri tükettiği sürece ayakta kalabilmektedir. Burada tüketim toplumunda mallarını fırlatıp atan ya da onları ekonomik konum ya da modanın kaprislerine göre değiştiren birey karşımıza çıkar. Sana tüketici rolünü bahşeden kapitalist süreç, sahte ihtiyaçlara sahip olmanı sağlar. Birey hangi toplumsal sınıfa ait olursa olsun, tüketim alışkanlıkları hangi sınıfa dâhil olduğunu gözler önüne sermektedir. Tüketim toplumunun herkese fırsat eşitliği sağlama çabası çoğu zaman eşitsizlikleri sadece iki katına çıkarır. Çünkü para burada hiyerarşik ayrıcalığa, iktidar ve kültür ayrıcalığına dönüşmüştür. Tüketim artık hiçbir anlama gelmese de herkese özgü bir şeydir.
Baudrillard yaşadığımız bolluk toplumunda insanların tüm zamanlarda olduğu gibi başka insanlar tarafından değil, daha çok nesneler tarafından kuşatıldığını söylemektedir. Bizler artık nesneler çağını yaşıyoruz. Nesnelerin ritmine ve onların art arda gelişine göre şekilleniyoruz. Tıka basa dolu göz alan vitrinler, sahneledikleri yiyecek ve giyecek şenliğiyle insanın ağzını sulandıran bir büyü sunuyor. Bolluğun en ilkel anlamı olan istifleme yerini koleksiyon kavramına bırakıyor. Baudrillard kitabında buna cam şişeyi çöpe atabilmenin lüksünden bahsederek örnek vermektedir.
Kuşatma Nesnesi Olarak Beden
Tüketilen onca nesne arasında en özel ve en eşsiz olanı bedendir. Eskiden insanları bir bedenleri olmadığına ikna etmeye çalışırlarken, şimdi her geçen gün insanları bedenleri olduğuna ikna etmekte ısrar ediyorlar. Eskiden ruh ne ise beden bugün o oldu. Tüketim toplumu içinde mutlu ya da mutsuz olsan da bu tamamen senin nasıl göründüğün ile ilgilidir. Eğer sana sunulan ideal bedene sahip olursan işte o zaman gerçekten mutlu olabilirsin.
Dişil modelin tüketim alanına yayılmış olması yine sistemin getirdiği bir şeydir. Tüketim toplumu kadına dişil bir model sunar. Kadına kendisinden daha fazla hoşlanmasını buyurur. Bu aslında erkekleri arabayla, kadınları bebek ile oynamaya özendirmek gibi sürüp gider. Tüketim toplumu kadından aynı dergi kapaklarındaki eril modeller gibi, fit ve kusursuz görünmesini bekler. Hiç değilse benzemeye çalışmasını ister. Burada sistem “Sadece kendin ol. Çünkü kendin olabildiğin ve potansiyelini fark edebildiğin ölçüde mutlu olursun” der.. Modern erkek kendini beğenmeye özendirilir. Modern kadın seçmeye ve rekabet etmeye “güç beğenir” olmaya özendirilir. Böylece güzellik kadın için, güç ise erkek için dinsel bir buyruğa dönüşür. Kapitalist toplumda bedenin özgürleşmesi ve daha görünür kılınmasıyla beden ilgi nesnesi haline gelir. İlginin en güzel nesnesine dönüşen beden gösterge değer olarak işlev görmeye başlar ve reklamlardaki yerini alır. Beden ve cinselliğin görünür hale gelmesiyle tüketim toplumunda cinsellik şenliği ortaya çıkar. Görmeyi ve dinlemeyi gerektiren her şey cinsel bir tını alır. Bir dondurma reklamına kadın tınısı, araba reklamına erkek tınısı atfedilir. Cinselliğin patlaması ve görünür kılınması beraberinde özgürleşmenin geldiğini düşünsek de, tüketilmesi gereken her şey cinsel tını peşine düşmüş olur. Çünkü güzellik sattırır, beden sattırır, erotizm sattırır. Özgürleştiğini düşündüğümüz beden, ekonomik çıkarlar ile kapitalizmin kölesi haline gelir.
Boş Zamanın Tüketilmesi
Tüketim etkinliğinin artmasıyla beraber boş zaman kavramı ortaya çıkmakta bu da hâkim ideolojinin denetim gücünün artmasına sebep olmuştur. Burada zaman aslında bize ait bir şeyken artık para karşılığı vazgeçtiğimiz bir şey haline dönüşmüştür.
Gündelik hayatta sürekli “boş zamanını nasıl değerlendiriyorsun?” ya da “boş bir vakitte görüşelim.” gibi cümleleri sıklıkla duymaktayız. Zaman zaten bize ait devredilemez bir şey ise nasıl oluyor da “boş zaman” kavramı karşımıza çıkıyor? Kime ve neye göre boş zaman? Kapitalizm bu noktada bize şunu söyler: “Sistem içinde hayatta kalmak için zamanını bana ayır ve çalış. Karşılığında hayatta kal ama geri kalan boş vaktinde de sana ne yapacağını ben söylerim”der. Zaman, tüketim toplumunda ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Kapitalizm her şeyi tüketilebilir hale getirdiği gibi zamanı da tüketilebilir kılmaktadır. Yani aslında zamanımız olduğunu söylediğimizde bu daha şimdiden zamanımız olmadığını gösterir. Çünkü eğer zaman emekte yabancılaştırılmış ve köleleştirilmişse zamanımız yoktur. Boş zaman etkinliklerini de senden tüketerek geçirmeni bekleyen kapitalizmde zaman, paranın kendisi haline dönüşür. Ne kadar paran varsa o kadar zamanın var. Ve yine ne kadar paran varsa o kadar boş zamanını verimli ve dolu geçirebilirsin. Böylece boş zaman herkes için özel mülkiyet haline gelir. Ancak boş zamanın kendisi de tüketilmek için doğrudan ya da dolaylı olarak satın alınmak zorundadır. Baudrillard buna portakal suyu üzerinden harika bir örnek vermektedir. “Sıvı portakal suyu donmuş portakal suyuna göre daha pahalıdır. Çünkü donmuş ürünün içmek için hazırlanmasından kazanılan iki dakika fiyata eklenir. Portakal suyunun kendi boş zamanı böylece tüketiciye satılmış olur.”
Kapitalizm sizin daha fazla tüketebilmenizi kolaylaştırmak için hiçbir konforu size sunmaktan çekinmez. Olağanüstü tüketim konforu beraberinde daha çok tüketimi getirir. Yani endüstriyel kapitalizm kendi varlığını sürdürmek için size iyilik yapar. Buna en güzel örnek alışveriş merkezleridir. Şüphesiz boş zaman etkinliklerinin vazgeçilmez mekânı orasıdır. Kültür burada yeniden kültürel bir unsur olarak değerlendirilir. Burada aylak aylak dolaşmanın daha önce hiç görülmemiş konforu vardır. Olağanüstü iklimlendirme sistemi burada kesintisiz bir ilkbahar hükmü sürdürür. En önemlisi burada saatin kölesi olunmaz. Her daim aydınlık bir ortam ve sizi tüketmekten alı koymayacak ideal ısı derecesi vardır. Bizim daha rahat tüketmemiz için tüm konfor sağlanmıştır.
“Tüketim toplumu etrafı kuşatılmış, zengin ve tehlike altında bir Kudüs olmayı diler, işte bu onun ideolojisidir.”
[1] Ortodoks Kilisesindeki Efkaristiya (Ekmek şarap ayini) anlamında kullanılır.
Selva Çomak, 04.05.2020, kitaphaber.com.tr
Tüketim Toplumu
Jean Baudrillard
Çeviri: Nilgün Tutal & Ferda Keskin
Ayrıntı Yayınları
Kaynak: kitaphaber.com.tr
İZDİHAM