29 Şubat 2024

Sosyal Boşanma ya da Ahbaplık

ile izdihamdergi

Neden Birlikteyiz?

Geçmişe doğru uzun bir yolculuğa çıkarsak toplumlar adına şunu söyleyebiliriz: Toplumlar, yüzyıllar geçtikçe birlikte yaşamak fikrinden uzaklaşıyorlar. Oysa toplumu oluşturanların bir arada bulunması, bir uygulama olarak oldukça faydacı bir olgudur. Günlük ihtiyaçların karşılanması için dahi ne kadar insanla dayanışmamız gerektiğini düşününce, bu olgunun ne kadar büyük bir gereklilik olduğunu daha iyi kavrayabiliriz. 

Toplum, bir arada yaşayan insanların oluşturduğu küçük devletler gibidir. Toplumun kendi içinde bir dünyası, yazılı ya da yazılmayan kuralları vardır. Bunların hepsini büyük ölçekli çuvallara koyduğumuzda kültürü elde etmiş oluruz. İnsanlar bir silsilenin halkası ile hayatta bulundukları için, ebeveyn ve çocuklar arasında hali hazırda toplumun en küçük parçası olarak yaşamaktadır. Hepimizin bildiği gibi, aile toplum ilişkisi bir parça bütün ilişkisidir. 

Tarih öncesi dönemlere göz atınca, şöyle bir sahne ile karşılaşırız. Bir kralın ülkesi ve o kralın mutlak hâkim olduğu yaşam kurgusu hemen dikkati çeker. Kral ya da İmparator mutlak manada teşri yetkisine sahip olduğu için, aynı zamanda ideolog olarak toplumun takip ettiği yekpare simge olur. İmparator neye inanırsa, ne yerse ve nasıl giyinirse tebaası onu takip eder. Tarihte eski Mısır başta olmak üzere, birçok kadim kültürde bu eğilim görülür. İnsanoğlu kendi tarihini yazarken de en çok bu birlikte olma kalemini kullanmıştır. Bütün büyük dönüşümler, halkın birlikte organize olması sayesinde elde edilmiştir. Siyasal olaylar ve dininin yayılması gibi birçok örnekte insanlığın birlikte hareket ettiği takdirde nasıl bir güç elde ettiğini görebiliriz. Dolayısıyla bu yol, tarihin başlangıcından bu yana, güç elde etmek isteyen insanı tek çıkar yol olarak birlikte yaşamak pratiğine götürmüştür. 

Peki ya oyuna farklılıklar dâhil olduğu zaman ne yapacağız? 

Toplumlar birbirinden illa ki farklı eğilimler gösterebilir. Hatta bu eğilimlerin toplumu oluşturan unsurlar arasında ya da aile içinde aynı şekilde görmek mümkündür. Bu insanın ferden de hakkı olan bir durumdur. Bu durum, düşüncelerde başlayan ve oradan da yaşam biçimlerine kadar farklı eğilimleri karşımıza çıkartır. Bizden evvel ki nesillerde topluma çok derin bir biçimde bağlı olan insan, bu gün farklı olarak şunu yapmaktadır. Geçmişte ikili üçlü ilişkilerde örneklerini pekte görmediğimiz bir şekilde ayrışmalar görülmekte. Geçmişte insan ilişkilerin temel birtakım uyuşmalar insanlar için bir arada buluma sebebiydi. Lakin insan, bugün sosyal ilişkilerde düşüncelerinden başlayarak ayrıştığı her noktada fiili olarak da ayrılmayı tercih etmeye başladı.

Bu ayrışma halinin neden olduğuna dair bir şeyler söylemek gerekirse; iletişim de olan gelişmelerin sonuçlarını izlemekteyiz derim. Artık insanın hayatında, toplumun çoğunluğundan daha farklı tercihlere yönelme, buna heves etmeyi görmekteyiz. Şimdi bu meselenin nereden çıktığı ve neden böyle bir eğilimin oluştuğundan ziyade sonuçlarına odaklanmak istiyorum. 

Sosyal anlamda yaşamlar aslında bir takım birliktelikleri zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluk halini aynı zamanda birbirlerinden çok uzak yaşamlar arasında tam aksi yönde görmekteyiz. İnsanlar doğal olarak kendine benzeyen ortak hedeflere sahip insanlarla bir arada olmayı istemektedir. 

Mahalleler ve gri alanlar

Birbirine benzeyenlerin birbirine daha fazla ünsiyet beslemesi beklenir bir durumdur. Bu birliktelikler sonuç olarak insanların bir takım hiziplere bölünmesine sebep olmuştur. Ayrışmaların tamamında bir yandan da benzer düşünceler kendi arasında bir öbek halini alır. Sosyal yaşamda karşımıza çıkan mahalle diye isimlendirdiğimiz alan budur. İnsanın nasıl ki evi ve bir mahallesi varsa aynı şekilde düşünsel dünyası ve yaşam biçimi de kendine yakınlarla birlikte bir mahalleye dönüşür. 

İdeoloji, dini inanç gibi alanlarda birtakım birlikteliklerin sonucu olarak o alanda da bir mahallenin oluştuğunu görmekteyiz. Bu mahallelerin kendi yaşam biçimleri de bireyleri açısından birbirine yakındır. Bu yakınlık ile onların mahallede bulunan diğerleri ile özdeşim kurması oldukça beklenir bir durumdur. 

Bir yaşam biçimi ya da ideolojiye sahip olmak öteki ile olan iletişimde gergin bir alan açıyor. Mahallerin kendi arasındaki ilişkilerde bolca gözlemlediğimiz gibi kendi mahallesinden olan insanlarla dost diğerleri ile çatışma halinde olmak çok görülen bir durumdur. Öteki ile olan ilişki biçiminde çatışma kaçınılmaz bir sonuç olarak beklenir. Zira toplumda bir biçimde varlığını devam ettirmesi gereken cemiyet mutlaka bir karşıtı ile çatışır. Bu çatışma durumu onun varlığı kadar gereklidir. Var olmak için karşı tarafın tezleri ile didişmesi gerekir. Zira en doğru yol sizin değil bizim yolumuz demek neden böylesin sorusunun cevabı kadar değerlidir. 

Bir de siyah ve beyaz olamayanlar var ki onların hali bu çatışmalı ortamlar için yer yer fırsatlar sunsa da sonuçları itibarı ile çokta iç açan bir yerde değiller. Bu insanın kendini tanımlaması ile ilgili bir durum. Ben buyum diyebilmek bir insan için ontolojik açıdan çok mühimdir. Sabit fikirli olmak ile bu durumu birbirine karıştırmamak gerekir. Zira toplumun gri alanında kalan insanlar kanımca sabit fikirli değilim yeni deneyimlere açığım dedikçe gri alanda kök saldı. Bu durumun en buhranlı tarafı kendi öz benliğini inşa etmekte zorlanacakları çıkmaz sokaklara girmiş oluyorlar.

Ünsiyet ve firak ya da ahbaplık ve ayrılık

Her hangi bir sporda takım oyunu oynamak zor ve bol tekrar gerektiren bir şeydir. Geniş kapsamlı bir biçimde çevremizi düşündüğümüzde aslında toplum dediğimiz organizasyon tam bir takım oyunudur. Herkesin hayatında birlikte bir şeyler başardığı ahbapları vardır. O kişilerle aynı takımda olmak, hedef ve yaşam birliği kurmak oldukça keyiflidir. Bizden önceki nesiller de gördüğümüz ilginç arkadaşlıklar bugün için pekte mümkün olmuyor. Bir nesil önce uzun askerlik dönemlerindeki asker arkadaşı bugün için neredeyse türü kaybolmuş bir kuş gibidir. Okul arkadaşları mahalleden gelen kadim birlikteliklerde böyledir. Komşuluk diye bir şey kalmayınca nihayet komşu ahbaplığı da kalmamış oluyor. 

Bir de en acı şeylerden bir tanesi de zamanın bir döneminde birbirini sevmiş insanların birkaç ay ya da birkaç sene sonra ünsiyet ve ahbaplık yerine firak ve düşmanlığı tercih etmeleridir. Bu sosyal boşanma diye başlık attığımız hikâyenin en sorunlu kısımlarından olabilir. Normalde insanların sevgiden nefrete geçmelerinin o kadar kolay olmadığı zannedilir. En azından bunların sudan sebepler olarak karşımıza çıkmaması gerekirdi. 

Peki, nedir sudan sebepler? Aslında yine benzeri bir noktaya geliyoruz. İletişim ve belki hiç işimize yaramayacak bilgiler, bizi etkiliyor diye düşünüyorum. İnsanların dost olmaları kolay olduğu ölçüde yolları ayırmaları da kolay hale geliyor. İletişimdeki bu yoğun durum sürekli çevrimiçi olmak durumu bizi çok derin yaralıyor. İnsan sürekli dost bulabileceğini düşünürken ilerleyen zamanda ne kadar yalnız olduğunu fark ediyor. Sosyal olarak birbirimizden ayrışmalar gösterdiğimiz bu dönemde hedef, en azından dost ahbap ya da yar olduklarımızla bir arada kalmayı başarmak olmalıdır. Zira hayat kısa ve çok fazla seçenek varmış gibi görülse de, bunun bir hayalden ibaret olabileceğini unutmamak gerekiyor. Sosyal olarak boşanıp birbirimizden ayrıştığımız bu evrede, topluma serinlik ve selamet diliyorum. 

İZDİHAM