Suçlu ve Yakışıklı, Lokman Baybars
Soğuk, gri gözleri ve şımarık tavrıyla Avrupa sinemasının mega yıldızı, korkutucu veya mesafeli; gösterişli veya masum… Tam da böyleydi… Işığın altında, kameraların karşısında seçilmiş bir kediydi aslında.
Delon’un yakışıklığı Luchino Visconti’nin klasikleri Rocco and his Brothers (1960) ve The Leopard (1963)’da kullanılırken, bir yönetmen “Hop!” dedi. “Bu kedinin içinde bir şeyler var. Hiç de masum değil. Namussuz, düzenbaz ve dolandırıcıyı tam bir doğallıkla oynar bu…”
Mesela, katil ve baştan çıkarıcı Delon karakteriyle kendini Rene Clement’in Patricia Highsmith uyarlaması Purple Noon’un da (1960) göstermişti. Hemen ardından soğuk kanlı bir tetikçi rolüyle de Le samouraï’de (1967) karşımıza çıkmıştı. Jef Costello olarak varoluşçu gangsteri canlandırdığı bu filmde, bitmek bilmeyen şiirsel minimalizme gizlenmiş; bir kedi, bir bıçak, bir silah, bir kanarya vs ile kendine has olan bakışlarını süslerken diğer yandan da yalnızlığını bir pelerin gibi, trençkotunu ise bir üniforma gibi giyinmiş bir aktörden bahsediyorum.
-adam korkunç yakışıklıydı-
-Bakın bu yakışıklık konusunu açayım biraz. 2018’de bir röportajda şöyle diyordu, “evet yakışıklıyım, çünkü ben bir aşk çocuğuyum.” Şimdi insan kedini bir sorgulamadan duramıyor.-
Çocuksu- ipeksi- bakışların gerisinde Delon’da bıçak gibi bir şey vardı; onunla ilgili her şey keskindi hem yüz hatları köşeli hem de tavırları dikenliydi Delon, sevilmemeye gönüllü olması onu yönetmenler tarafından çekici kılıyordu.
Üvey annesinde kalan ve öz annesiyle babasının sürekli tartışmasına tanık olmuş bir çocukluktan gelmiş olan bu aktörün içinden çıkamadığı ikilemleri onu sevilmemenin de güzel yanlarının olduğuna ikna etmişti. Bu durum Alain Delon’u her zaman sessizliğe, dilsizliğe ve kendini kapatmayı itmişti. Alain Cavalier’nin L’Insoumis ile (The Unvanquished, 1964) çalışırken yönetmenin dediği gibi, “sessizken o kadar şeyi anlatmayı nasıl başarıyor bu adam?”
Bu kelime kıtlığını sorgulamalıyız. Kelimelerden tamamen vazgeçmek, o şehvetli, vahşi baştan çıkarmanın bedeli miydi? Dil ve retorik sevgisine dayanan tipik bir Fransız geleneğine karşı bir tepki miydi? Tüm bunlar korunması gereken söylenemez bir sırrın işareti miydi? Ama hangi sır? Bir kedi, ipeksi masumluğun ardılında gece karanlığında ortaya çıkan parçalama, öldürme, kan kokusuna düşkünlük… “Ayrıksı olmak” yakışıklı bir erkek ve bir aktör olarak en iyi tanımlayan ve uyandırdığı rahatsızlığı açıklayan bir özellik. Şöhretini Gerard Philipe’den devraldığında o da bastırılmış bir kişiliğinin farkındaydı.
Bir röportajında dediği gibi “Neyi oynadıysam hepsini yaşadım, tersi de geçerli, iyi gibi veya kötü gibi olmak… Arada bir yerde sıkışıp kalmak. Bu rahatsızlığa neden olan şokların sessiz tutulması gerektiği anlaşılıyor. Büyük sanat ve iğrenç ticaret. Zarafet ve şiddet. Meleklik ve ahlaksızlık. Kadınlık ve erkeklik. Müdavimler ve metresler. Polis ve haydut. İlerici eylemler ve gerici ideoloji… Her şeyi bir arada tutmakta çok da kolay değildi.
Delon aynı zamanda da iyi bir koleksiyoncuydu. Elizabeth Markevitch “Alain Delon kolektivite veya şiddetli kolektivite hastasıydı!” demişti. Birçok şeyi ortaktı… kötü yerlere giden biriken bir ortaklık. Çocuklukta hasret kaldığımız şeyleri yetişkinlikte biriktiririz. Tablolar, bronz atlar, adi suçlar. Kadın ve erkek sevgililer. Baştan çıkarılmış erkek yönetmenler. Yarı yolda bırakılmış kadınlar, arkadaşlar (hatta çocuklar) … Oysa izleyici onu “Adam” biliyordu.
İzleyici Delon ile Delon’un canlandırdığı karakterler arasında duygusal bir örtüşme görür. Bu izleyici için normaldir. Çünkü üretilmiş gerçeklik ne olursa olsun izleyici, perdedeki rolün bir boyutta kendine uygun bir geçeklik olduğunu kanıksar. Gofman, bu kanıksamayı “kişi-rol formülünü” normalde “katılan kişi, birey veya oyuncu” ile “bu katılım sırasında gerçekleştirdiği belirli rol, kapasite veya işlev” arasında kurulan bağlantı olarak tanımlar. Ya da “rol-karakter formülü”, özne ile “bütünün, yani parçaların veya karakterlerin dönüştürülmüş versiyonları” arasındaki ilişki olarak da görülebilir.
Karaktere dair algımız sadece kurgu dünyasına (bilgisi profesyonel bir aktörün belirli bir rolü üstlendiğini iddia etmemize izin veren) değil, aynı zamanda aktörün kendi bedeni aracılığıyla gerçek dünyaya da bir sıçrama yapar.
Aktörün ve izleyicinin paylaşılan deneyimi, bir eylemin veya pozun somutlaştırdığı karaktere uygun olup olmadığını belirler. Başka bir deyişle, oyuncunun teknik performansı, izleyici deneyimini kendisi bilgilendiren günlük sosyal deneyime dayalıdır.
Geleneksel olarak, yıldız çalışmaları, aktörün ekran performansı ile ekran alımı arasında pazarlık yapmak için belirsiz “kişilik” terimini kullanmıştır. Bununla birlikte, bu yaklaşım indirgeyicidir, çünkü izleyicinin deneyimini hesaba katmaz ve belirli bir yıldızın görüşünü, analistin adlandırmaya özen gösterdiği sosyal gerçekliğin bir yönünü basitçe yansıtmak olarak kullanır. Seyircinin -özelikle kötü karakteri seven- Delon’u bu kadar sevmesi yakışıklı olmasına dayanmaz. O daha doğar doğmaz evlatlık verilmiş ve akademik bir hayatı olmayan bir çocuktur. Yetişkinlikle beraber Fransız ordusuna katılıp sömürgelerde yerli insanları katletmiş resmi bir katildir. 1956 Fransa’ya dönmesiyle beraber sokak çetelerinde yuvalanmıştı. Suçlu ve yakışıklı olacak kadar şanslı nadir kişilerdendi.
Bir yetenek avcısı tarafından keşfedilene kadar suç dünyasında tutunmaya çalışmıştır. Film sektörüne girmek için kadın erkek fark etmeksizin çıkarı doğrultusunda ilişkiye girmiştir. Tutunmak için her şeyi yağmıştır. Nihayetinde Ermeni lobisine bile boyun eğmek zorunda kalmıştır.
Hakkını teslim etmek lazım, yakışıklı olduğu için başarılı değil, hayattan alması gerekenleri zamanında alamadığı için yaşama karşı ciddi bir eleştirisi ve yergisi olmuştur. Çünkü sanat, bir tanrı vergisi değil, kişinin kendine ve hayata karşı geliştirdiği bir yergidir.
Salvador Dali biyografik eserinde şöyle der, “Abimin cesedi henüz soğumamışken cesedin olduğu odada annem ve babam beni yapmak için yatağa girmişler. Ve benim adım abimin adı, ben kimim? Henüz adı konmamış abisinin adıyla çağrılan biri, yetenekli değilim, sadece üstün yergiliyim!