Süleyman Unutmaz, Dünyanın En Güzel Aşk Şiirini Bekliyoruz
“Kamyonlar kavun taşır ve ben”
Garamond 16. Savaş başladı. Asansör kullanmıyorum mavi spor ayakkabılarım var. Duvarların önünde şehirden geçiyorum. Soğuk havaları ve köpekleri her mevsim seviyorum. Kadran ve ibre ve kravatlar. Yazı yazan adam savaşır. Yazı yazmak tıpkı kitap okumak gibi ölümcüldür. Burada neye karşı sorumluyum? Mükemmel bir şey var ve ben aklımı ona parçalasın diye sundum. Mükemmel bir mağara.
“Boyuna onu düşünürdüm,”
Mavi spor ayakkabılarımı alınca bana bir çorap hediye eden kadın. Yaz ikindileri yürüdükçe güzelleşiyor. Kıskançlık krizlerim bile edebi. Telefondan telefona akıyor gece. Hayattan bir resim çalmak istiyorum.
“Kamyonlar kavun taşır ve ben”
Ben bir şiiri neresinden yakalarım? Ben neresinden yakalanırım şiire? Ben Akdeniz’i nasıl anlarım? Ahşap bir evin rüyasını hangi kâğıda tercüme ederim? Ben o sokağa yaptığım hatıraya aptalca yakalanırım. Ben istasyonu ve sis düdüklerini anlarım.
“Boyuna onu düşünürdüm,”
Her şeyi hiçbir şey anlatmadan anlatmayı nasıl başarabilirim? Neyi mi bekliyorum? Kendimi kandırmayı. Kendimi şiirimle kandırmayı. Kendimi iptalimi güzelleştirmeyi. Şarkının yaptığı otopsiyi haklı çıkarmayı. Şiiri hatıraya dönüştürmeyi. O kelimeyi kullanmadan o kelimenin sirayet ettiği tüm kelimeleri kullanmayı yaşıyorum.
“Niksar’da evimizdeyken”
Savaş sadece ciğerlerde değil. Savaş parmaklarda değil. Savaş rüzgara yalvaran ağaçlarda değil. Savaş telefon kulübesinde değil. Savaş yataklarda değil. Savaş kelimelerde değil. Savaş tanrının gölgesinde değil. Savaş kıyıcı bir ömrün ortasında değil. Savaş geri çekildiğinde kendimi tanıyorum tanıyamıyorum’da değil. Okumayı nihayet öğrendim değil savaş. Savaş kaderin sana kendini açık etmesinde değil. Savaş bir gün nihayet kendimle karşılaştım’da değil. Savaş kalbin kalbe verdiği vur emrinde değil.
“Küçük bir serçe kadar hürdüm.”
Melek gibi otobüs. Sarı. Su kıyısında.
“Sonra âlem değişiverdi”
Sessizlik yüzünden uyuyamadı. Uzakta bir kibrit sesi bekledi. Onu yazma bunu yazma şunu yazma dokunma çarpma geç sürtünme ele at yırt boş geç görme bakma beğenme öyle olmasın unut ket vur o cümleyi atla pek çoğunu unut hatırlama daha fenasını ara bul bekle beklet çiz sil kes hor gör ve öyle ki
“Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.”
Dünya beyaz bir kâğıt ve sen yorgunsun. Dünya öküzün boynuzlarında duruyor ve sen yorgunsun. Dünya savaş meydanı ve sen yorgunsun. Dünya geçersiz ölümlerle dolu ve sen yorgunsun. Dünya bir daha olmaz ve sen yorgunsun. Dünyada güzel şiirler vardı ve sen yorgundun. Dünya Allah’ın kalbi ve sen
“Sonra âlem değişiverdi”
Dünya o büyük kül tablası ve sen
“Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.”
Dünyanın en güzel aşk şiiri kasım 2012- mart 2013 arasında yazıldı, mart 2014- nisan 2014 arasında yazıldı, belki hala yazılıyor hala bitmedi belki haziran 2014de bitti, belki henüz yazılmadı. Dünyanın en güzel aşk şiiri ben yazıldı. Dünyanın en güzel aşk şiiri duyabilenler için müzikle dopdolu. Dünyanın en güzel aşk şiiri orphaned land’ın children şarkısının 5:11. dakikasında yazılmaya başlandı. Bitti mi?
“Mevsimler ne çabuk geçiverdi”
BEN ZATEN YAHUDİLERDEN DAHA ÇOK PATATES YEDİM.
Ben zaten açık ve güneşli havaları değil de rüzgârlı ve yağmurlu kapalı ve karanlık bulutların hüküm sürdüğü havaları sevdim.
Ben zaten çay soğuduğunda ısıtıp içmedim, yeni bir çay demledim.
Ben zaten paranoyanın zekâyı beslediğini ve paranoyanın zekâyı çürüttüğünü hiç unutmadım.
Ben zaten oldukça tuhaf olan şeylerin derin bir mantığın üzerinde yükseldiği gerçeğinin daima farkındaydım.
Ben zaten tiksinmenin erdem olduğunu bildim.
Ben zaten hep oradaydım.
Ben zaten yıkılıyorsa hayaldir’i anladım.
“ Unutmak, unutmak, unutmak.”
Ruhani disiplin. Hayaletlerle barış. Kablolarla barış. Savaşınla barış. Hafızanın leşiyle barış. Uykusuzlukla barış. Unutmamakla barış. Kendini kullanmayla barış. Parçalanmış zamanlarınla barış.
“Anladım bu şehir başkadır”
Güzeldi.
“Herkes beni aldattı gitti,”
Piyanoizm. Senin güzel kokulu güzel kemiklerindir.
Senin mezarımızı süsleyen büyüten kanındır.
Dilimizi çizen tırnak uçlarındır. Senin dönülmez dağlarındır. Ağaçlarındır. Kuru yapraklarındır unutulmayan.
Senin gecelerindir burada büyür.
Senin dudaklarındır rüzgâra karşı.
Senin bitmek bilmeyen gençliğindir ömrünü yalanlayan.
Ömrümüzü.
“Anladım bu şehir başkadır”
Anladım bu şehir başkadır. Anladım o şehir başkadır. Anladım uykuların şehri başkadır. Anladım içim dışıma karşı başkadır. Anladım canlandırılan bir hayat yaşanan hayattan başkadır.
“Herkes beni aldattı gitti,”
186 şiir. 2000 kadar yazı. Hala neyi anlatamadın?
“Yine kamyonlar kavun taşır”
Şiirin arkasındaki suskunlukla ve dizelere sığmayan suskunlukla ve şiirin öncesindeki ve sonrasındaki suskunlukla ve o sigaraları ateşleyen ve o sigaraları ateşleyen ve ateşleyen suskunlukla uykudaki ve rüyadaki suskunlukla ve parmaklarımdaki ve göz kapaklarımdaki suskunlukla ve kablolara taşan ve ekranda ve beyazlıkta parlayan suskunlukla ve adımlarımla ezdiğim ve gömdüğüm ve hayal ettiğim suskunlukla ve suskunlukla arkadaşlarla yavşak ve yastıklara sığınan suskunlukla ve öpüşlerde öpüşmelerde dudakları dudaklara kenetleyen suskunla ve kenetleyen suskunlukla ve ezan sesini bizden biri yapan suskunlukla ve secdede suskunlukla ve suskunlukla çocukların saçlarına ellerimle dokunan ve annem olan ve kardeşlerim olan ve masalarda akşam olan suskunlukla ve sofrada kıyamet haberleri olan suskunlukla ve iki paket suskunlukla
ve ALLAHIN EN GÜZEL YALNIZLIĞIYDIM.
“Fakat içimde şarkı bitti.”
Fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı bitti fakat içimde şarkı
BİTTİ.
Süleyman Unutmaz
İZDİHAM