T. S. Eliot, Little Gidding
Karakışta bahar kendine özgü mevsimdir
Günbatımında donuklaşsa da sonsuzdur,
Zamanda asılı, kutupla dönence arasında.
Kısa gün ışıl ışıl olunca, ayaz ve ateşle,
İvecen güneş buzu tutuşturur gölcük ve hendeklerde,
Sıcaklığın yüreği olan rüzgihsız ayazda,
Yansıtarak suyumsu bir aynada
Bir ışıltıyı, körlüktür bu öğle saatinde.
Ve parıltı, daha yoğun çalı ve maltız alevinden,
Uyandırır suskun ruhu: yel değil yortu ateşi
Yılın karanlık zamanında.
Erimeyle donma arasında
Ruhun öz suyu titrer. Ne toprak kokusu vardır
Ne de yaşayan şeylerin kokusu. Bahar zamanıdır bu
Ama zamanın sözerdiği değil. Şimdi çit
Bir saatliğine ağarır geçici çiçekleriyle
Karın, daha beklenmedik bir çiçek
Yaz çiçeğinden, ne tomurarak ne de solarak,
Yani kuşak düzeninde değil.
Nerededir yaz, düşlenemeyen
Sıfır derece yaz?
Buradan gelseydin,
Sapman beklenen yola saparak,
Gelmen beklenen yerden gelerek,
Buradan gelseydin Mayısta, görürdün çitleri
Gene bembeyaz, Mayısta, kösnül tatlılığıyla.
Gene aynı olacaktı yolculuğun sonunda,
Umarsız bir kral gibi gece gelseydin,
Neden geldiğini bilmeyerek gündüz gelseydin,
Gene aynı olacaktı, bozuk yoldan ayrılıp da
Domuz ahırı ardından sapınca iç sıkıcı yapıya
Ve mezar taşına. Niye geldim diye ne düşündüysen
Yalnız kabuğudur, kapçığıdır anlamın
Ki amaç yalnız o amaca ulaşılınca anlaşılır,
O da ulaşılırsa. İsterse hiç amacın olmasın
Ya da tasarladığın sonun ötesindedir amaç,
Ulaşılınca değiştirilir. Öyle yerler vardır ki
Dünyanın da ucudur, bazıları deniz mağaralarında,
Ya da karanlık bir gölde, bir çöl ya da bir kentte¬
Ama en yakını budur, yer ve zaman bakımından,
Şimdi ve İngilterede.
Buradan gelseydin,
Saparak istediğin yola, başlayarak istediğin yerden,
İstediğin zamanda ya da istediğin mevsimde,
Hep aynı olacaktı: Savmak zorunda kalacaktın
Duygu ve düşünceyi. Burada gerekmez doğrulaman,
Eğitmen kendini, ya da merak gidermen
Ya da haber yayman. Diz çökmen gerekir burada,
Yakarışın geçerli olduğu yerde. Ve yakarış başkadır
Bir sözcükler dizisinden, bilinçli uğraşıdır
Yakaran kafanın, ya da mırıltısı yakaran sesin.
Ve ölüler neyi söylemediyse hiç, yaşarken,
Anlatabilirler sana, ölüyken: Haberleşir
Ölüler ateş diliyle, değil yaşayanların diliyle.
Burada, zamansız anın kesişme yeri
İngilteredir, başka yer değil. Hiç ve hep.
II
Yaşlı bir adamın yenindeki kül
Yanan güllerden kalan külün tümüdür.
Havada asılı kalan tozlar
Öykünün bittiği yeri gösterir.
Tozun solunmadığı yer bir evdi-
Bir duvar, bir lambri ve fare.
Umut ve umarsızlığın ölümü,
Bu, ölümüdür havanın.
Taşkın ve kuraklık vardır
Gözlerde ve ağızlarda,
Ölü su ve ölü kum
Birbiriyle aşık atmada.
Kavrulup yarılmış toprak
Şaşkın bakar hiçliğine cakanın,
Güler ama neşesiz.
Bu, ölümüdür toprağın.
Suyla ateş yerini aldı
Kentin, otlağın ve yoz otların.
Su ile ateş alaya alır
Kurbanı ki yadsımıştık.
Su ile ateş çürütecektir
Bozuk temelini, unuttuğumuz
Mihrap ile koro yerinin.
Bu, ölümüdür suyla ateşin.
O belirsiz saatte sabah olmadan
Upuzun gecenin sonuna doğru
Sonsuzun tekrarlanan sonunda
Bir kara güvercin, dili titreyerek
Dalınca yuvaya dönüş ufkunun altına
Ölü yapraklar teneke gibi takırdarken
Asfalt üzerinde, başka ses yokken hiç,
Dumanlar yükselen üç bölge arasında
Birine rastladım, yürüyordu, aylak ve ivecen,
Sanki sürükleniyordu metal yapraklar gibi
Kentin tanyeli önünde, karşı koymadan.
Ve ben yeğlemişken başım önde yürümeyi,
Bu, irdelemeyi gösterir ki onunla meydan okuruz
Alaca karanlıkta ilk rastlanan yabancıya,
Birden gözüme ilişti birkaç ölü öğretmen,
Onları tanırdım, unutmuşum, şöyle böyle hatırladım,
Tek tek hepsini; derin yüz çizgileriyle
Tanıdık ve bileşik bir hayaletin gözleri,
Hem içten, hem de kimliği belirsiz.
Onunçin ikili bir rol üstlenip seslendim
Ve duydum birisinin sesini: Ne! Sen burada ha?
Olmadığımız halde. Ben gene aynıydım,
Ama kendimin bir başkası olduğunu bilerek¬
Ve o, yeni oluşan bir yüz; ancak sözler yetti
Öncelik verdikleri tanınmayı zorunlu kılmaya.
Ve böylece, her günkü yelin önünde,
Çekişmeyecek kadar birbirine yabancı,
Uyum içinde bu kesişme zamanında
Bir yerde buluşamamanın, ne önce, ne sonra,
Adımladık kaldırımları bir ölü yürüyüş koluyla.
Dedim: Duyduğum şaşkınlığa düşmek kolaydır,
Ama kolaylık nedenidir şaşkınlığın. Onunçin konuş:
Kavramayabilir, hatırlamayabilirim.
Dedi: İstekli değilim tekrarlamaya
Düşüncelerimle kuramlarımı, unuttuğun.
Bir işe yaradı onlar: Bırak yarasınlar.
Seninkiler de öyle, ve yakar, bağışlansınlar
Başkalarınca, nasıl yakarıyorsam sana bağışla diye
Kötüyü ve iyiyi. Son mevsimin meyvesi yendi
Ve tam doyan hayvan tekmeleyecektir boş helkeyi
Çünkü bıldırın sözleri bıldırın dilindedir
Ve gel-yılın sözleri bir başka ses bekler.
Ama yolculuk şimdi hiç engel çıkarmadığından
Ruhlara, yatıştırılmamış ve yabancı,
İki dünya arasında, birbirine çok benzer,
Ve sözler bulurum, söylemeyi hiç düşünmediğim,
Caddelerde, bir daha gezinmeyi hiç düşünmediğim,
Uzak bir kıyıda bıraktığım zaman gövdemi.
İlgimizi çeken konuşmadır ve konuşma bizi
Oymakların ağzını arıtmaya zorladığından
Ve aklı uzgörüye yönelttiğinden,
Bırak açıklayayım yaşlılığa saklanan yetenekleri
Taçlandırmak için hayat boyu süren çabaları.
Önce, ölen duyuların soğukça sürtünmesi
Kendinden geçmeksizin, hiçbir şey sözermeden
Gölge meyvenin acımsı tatsızlığından başka,
Gövde ve ruh başlarken birbirinden ayrılmaya.
Sonra, bilinçli hadımlığı öfkenin
İnsanın aptallığına, ve yırtılışı
Kahkahanın, eğlenmeyi durduran şeye.
Ve en son, tekrarlamanın burucu acısı
Ne yapmış ve ne olmuşsan; utancı
Sonradan açıklanan güdülerin, ve kavramak
Ne varsa kötü yapılan, hem de başkalarının zararına,
Ki erdemlerin deneyimi sanırdın eskiden.
Evet, soytarının onaması yaralar ve onur lekelenir.
Sabrı tükenen ruh günahtan günaha
İlerler, bağışlanmadıkça o arıtan ateşce,
Orada ölçülü davranmalısın, bir dansör gibi.
Gün ağarıyordu. Çirkinleşen caddede
Ayrıldı benden, bir tür vedalaşmayla,
Ve gözden yitti borular öterken.
III
Üç durum vardır ki çok kez benzer görünürler
Ama bambaşkadırlar, aynı çitte gelişseler de:
Bağlılık kendine, şeylere ve kişilere; kopukluk
Kendinden, şeylerden, kişilerden ve aralarında büyüyerek, kayıtsızlık,
Ölüm nasıl benzerse hayata benzer öbürlerine,
İki hayat arasında olarak – çiçeklenmeden, arasında
Canlı ve ölü ısırganların. Anıların kullanımıdır bu:
Kurtuluş için – aşkın azlığı değil de aşkın
İstekten öte gelişmesi ve böylece kurtuluş
Geçmişten de gelecekten de. Böylece bir vatan aşkı
Kendi eylem ortamımıza bağlılık halinde başlar
Ve sonunda o eylemi pek önemsiz bulur,
Hiç de önemsiz değilken. Tarih kölelik olabilir,
Tarih özgürlük olabilir. Şimdi yok oluyorlar, bak,
Yüzler ve yerler, onları elbette seven benlikleriyle,
Üne kavuşmak, yücelmek için, bir başka düzende.
Günah gereklidir, ama
Hepsi iyi olacak, ve
Her türlü şey iyi olacak. Gene düşünürsem bu yeri,
Ve insanları, çoğu övgüye değmez,
Değil yakın hısımları ya da iyiliği,
Ama kendine özgü bazı dâhileri,
Hepsi etkilenmiş sıradan bir dâhiden,
Bölündükleri bir çekişmede birleşmişler;
Düşünürsem bir kralı gün batarken,
Üç adamla nicelerini, darağacında,
Ve bazılarını ki ölüp unutuldular
Başka yerlerde, burada, ülke dışında,
Ve birisini ki ölürken kör ve sessizdi,
Ne diye övüp onurlandırmalıyız
Bu ölü insanları ölenlerden daha çok?
Çanları geçmişe doğru çalmak değildir bu,
Ne de bir büyüdür
Hayalini çağırmak için bir Gülün.
Eski hizipleşmeleri canlandıramayız
Eski politikaları yenileyemeyiz
Ya da antik bir davulu izleyemeyiz.
Bu insanlar, ve onlara karşı çıkanlar
Ve onların karşı çıktıkları
Onaylarlar sessizlik anayasasını
Ve toplanırlar tek bir partide.
Talihlilerden ne kaldıysa bizlere
Biz almışızdır yenilenlerden
Bırakmak zorunda olduklarını – bir simge:
Bir simge, ölümde yetkinleştirilen.
Ve hepsi iyi olacak, ve
Her türlü şey iyi olacak
Arıtılmasıyla güdülerin
Bizim yakarma yerimizde.
IV
Dalışa geçen kumru havayı yarar
Akkor halindeki dehşetin aleviyle,
Ve o alevin dilleridir ilân eden
Tek kurtuluşu günah ve yanlılıktan.
Tek umut, yoksa, tek umutsuzluk
Ceset için odun seçmededir, seçmede-
Kurtarılmak için ateşten ateşle.
Kim buldu öyleyse üzgüyü? Aşk.
Aşk pek tanınmamış bir Addır
O ellerin ardında, hep örüp durur
Dayanılmaz alevden gömleği,
Onu da insan gücü çıkaramaz.
Biz yalnız yaşarız, ah ederiz işte
Tüketilerek ya ateşle ya da ateşle.
V
Başlangıç dediğimiz çoğunlukla sondur
Ve sona erdirmek başlangıç yapmaktır.
Son, yola çıktığımız yerdir. Ve her cümlecik
Ve cümle ki doğrudur (yani her sözcük yerindedir,
Ötekileri tamamlamak için yerini alır,
Sözcük, ne çekingen, ne de gösterişçi,
Eskilerle yeniler arasında kolay bir ilişki,
Halkın sözcüğü doğru, kabalaşmaksızın,
Resmi sözcük kesin, fakat bilgiççe değil,
Çiftlerin hepsi birlikte dans ederek)
Her cümlecik ve her cümle bir son ve başlangıçtır,
Her şiir bir yazıt. Ve herhangi bir eylem
Bir adımdır idam kütüğüne, ateşe, denizin gırtlağına
Ya da okunamayan bir taşa: ve bu, çıkış yerimizdir.
Biz ölürüz ölenlerle:
Bak, ayrılıyorlar, ve biz onlarla gidiyoruz.
Biz doğarız ölülerle:
Bak, dönüyorlar, ve bizi de getiriyorlar.
Gülün zamanıyla porsukağacının zamanı
Eşit sürelerdir. Tarihi olmayan halk
Kurtarılamaz zamandan, çünkü tarih bir düzenidir
Zamansız anların. Öyleyse, ışıklar zayıflarken
Bir öğleden sonra kışın, sessiz bir tapınakta
Tarih şimdidir ve İngilteredir.
Resmiyle bu Aşkın ve sesiyle bu Çağrının
Geri kalmayacağız araştırmaktan
Ve bütün araştırmalarımızın sonu
Yola çıktığımız yere varmak
Ve orayı ilk kez tanımak olacaktır.
Bilinmeyenler içinde, hatırlanan kapı
Ki toprağın sonu bıraktı bulunsun diye,
Bir yerdir ki başlangıç idi;
En uzun nehrin kaynağında,
Sesi, gizlenmiş çavlanların
Ve elma ağacındaki çocukların
Bilinmez, çünkü aranmamıştır
Ama duyulmuştur, yarı duyulmuş, denizin
Durağanlığında iki dalga arası.
Hemen şimdi, buraya, şimdi, hep
Bütünüyle bir yalınlık hali
(Her şeyden ucuza patlamayan)
Ve hepsi iyi olacak ve
Her türlü şey iyi olacak
Alevin dilleri bükülünce
Taçlanmış ateş yığınının içine
Ve tek varlık olunca ateşle gül.
(*) Little Gidding bir Anglican topluluğunun 1625de Huntingdonshiredeki özgün kuruluş yeridir. Eliot 1936’da burayı ziyaret etmiştir.
Çev: Suphi Aytimur / T. S. Eliot
İZDİHAM