Çok güzel günler geçirdim, inkar edemem. Çok güzel sahurlar ve gerçekten çok güzel iftarlar. Ramazan ayının verdiği mahmurlukla her şey bambaşka güzelleşirken ben de güzelleştim. Bu mutsuzluk belası henüz bütün günlük hayatımı ele geçirmemişti, bir hastalık nöbeti gibi gün içinde gelir ve giderdi. Şimdi geldiği günü unutturacak kadar uzun kaldı.
Çok güzel sigaralar içtim, keyifle elim çakmağıma gitti. Sigaramdan çektiğim nefesi keyifle havaya savurdum. Keyifliydim be! Ayaklarım heyecanla bi yerlere giderdi o zaman, adımlarım birbirini takip ederken şaşırır bazen iki sol bi sağ üç sağ iki sol adım atardım. Bunlar azaldı, azaldı, içimi kaplayan mutsuzluk nöbetleri sıklaştı, bi şeyler anlamını kaybetti. Bunlar neden oldu, bunlar olurken ne vardı ne yoktu bilemiyorum. Aslında bi tahminim var ama emin değilim, her zaman olduğu gibi yine emin değilim.
İstanbulun bir ucundan bir ucuna yapılan çile yolcuğu bana o kadar keyif verirdi ki anlatamam. Sabah erken kalkıp istanbul’un bir ucundan diğer bir ucuna giden araca binerdim, işim olduğundan değil, özlerdim, hava daha aydınlanmadan orda olurdum. O uyuduğum otobüslerde aldığım keyfi evimdeki tam ortopedik yatağımda alamadım. İyiydim, çok iyiydim. Harika filandım o kadar yani. Şimdi iki durak için taksi çeviriyorum, bitmiyor yol. Çilenin en keyiflisini çekiyorum. Sarı bir ızdırap. Her şey evime yakın olsun istiyorum, beş dakikada kıta değiştirdiğimiz şu zamanlar da bile her şey evime yakın olsun istiyorum; bütün arkadaşlarım, işim, takıldığım yerler hatta köyüm bile yakın olsun istiyorum. Ne kaybettim, nasıl kaybettim yine hiçbir fikrim yok.
Yoruldum demek ayıp gelirdi. Hele yorulduğu için evine gidenlere hasta gözüyle bakardım. İki gece uyumadan üç farklı işte çalışarak ve gezerek geçirirdim vaktimi. Biraz daha yürürdüm. Süreyi uzatmak için yolu çevirirdim. Her zaman her yerde ben vardım. Bütün hatıra fotoğraflarına girmişimdir. Şimdi öylemi! Bütün gün evde olmama rağmen yoruldum kelimesi ağzımdan düşmüyor. Şurdan şuraya denecek kadar kısa mesafe bi yere gitsem fazladan iki saat uyuyorum. Yere bi şey düşse almak için başka şeylerinde düşmesini bekliyorum. Kendimi kırılacak eşya filan zannediyorum. İşten eve, evden işe küfür ederek gidiyorum. ‘’çalışmak insan haklarına aykırı’’ cümlesini bağırıyorum. Ne eksildi? Neyi kaybettim? Bilmiyorum.
Şimdi yine ramazan ayındayız, o çok güzel ramazanları özlüyorum, biliyorum ki derdim ramazan değil o zamanları ordaki beni özlüyorum. O havayı, o akşamüstü ferahlığını özlüyorum. Yolu özlüyorum, durakları özlüyorum, düzensiz adımların heyecanını özlüyorum. Dibine kadar özlüyorum. Özleyince bir kapı arıyorum, beni o güzel günlerin ortasına çıkaracak bir kapı. Ama yok. Yıllar geçti etrafta hiç kapı görmedim. Belki yıllar sonra bugün için bir kapı arayacağım, bilemiyorum. İyiye gitmiyor. Buraya kadar iyi geldik, şimdi yokuş mu çıkıyoruz ne!
Tarık Taş
İZDİHAM