-Burada her şey bir feragati andırıyordu; ama ne uğruna, hangi gizemli şey uğruna bir feragatti bu?
-Geri dönmek, kalenin eşiğinden bile atlamadan, ovaya inip, kentine ve tatlı alışkanlıklarına yeniden kavuşmak.
-Ama sonuçta, insan burada, kalede daha iyi bir şeyler olacağı umudunu taşıyabilir.
-Ya yıllar yıllar boyunca burada durmak ve gençliğini burada, bu tek kişilik yatakta tüketmek zorunda kalırsa?
-İnsanın tek başına olduğu ve hiç kimseyle konuşmadığı zaman bir şeye inanması çok zordur.
-Haydi biraz cesaret Drogo, bu senin son kağıdın, ölümün karşısına bir asker gibi çık ki, hiç olmazsa kandırılmış yaşamın güzel bitsin.
-Halbuki öyle güzel bir Ekim günüydü ki, güneş berrak, hava hoştu, yani bir muharebe için düşlenebilecek en uygun zamandı.
-Elveda, senin gibi çok uzun zaman inatla umut eden ve sana benzeyenler: Zaman elini sizden daha çabuk tuttu, sizinse artık her şeye yeniden başlama hakkınız yok.
-Dünle evvelsi gün birbirinden farksızdı, onları birbirinden ayırt edebilmesi olanaksızdı; üç gün önce olmuş bir şey de yirmi gün önce olmuş bir şey de sonuçta ona eskiden olup bitmiş bir şey olarak görünüyordu. Böylece, o ayırdına varmadan, zaman akıp gidiyordu.
-Dünya yatay bir kıpırtısızlık içinde duruyor, saatler boşu boşuna çalışıyordu… Belki bir saat, belki bir hafta, belki de bir ay meselesiydi; ama ölüm söz konusu olduğunda haftalar ve aylar bile pek küçük birimlerdi. Demek ki yaşam bir tür şakaydı.
İZDİHAM