Turgay Demir, Unutmanın Kütüğü
Işık hızını da vururlar,
ayak uçlarımın soğuk yankısı düşer sokaklarına
şarampole gark olmuş cümledir zaman, bir diktatör cesedi kadar masum
bildiğin gibi değil,
[beni kanıksa,
duvarlarda geç kalınmışlıklar duruyor, yaklaşıyor bir tren ama geçip gidecek
hem sonra nasıl anlarsın bir saatin haleti ruhiyesini?
kanar kirpiklerinden teskereci kuşlar gidersen,
varış yerinde baharı sızlarken bulursun
bir kadın yaralar sürer yüzüne, bir adam acır omurgasından ağır aksak
namluya bir şiir sürüp cinnete yüz görümlüğü takarsın,
ellerin asgari müşterek okyanuslara.
neresiyse unutmanın kütüğü,
neredeyse yalnızlığın kafa kağıdı işte oradadırlar
vasıfsız çocuklar düşer yüksek ranzalardan, cıgaram kıyısından dağılır
ayağım sakattır çünkü en hızlı ben koşarım
ama yürürsem rastlarım çiğnenmiş kaldırımlarda çoğalan çiçekçi kadınlara
[beni duyumsa,
gözlerim yüzünde eskir ve dişlerim adını doğururken dökülür avuçlarına
derimiz ahşaptan, derimiz taştan soyulur
kanıtla beni kendime sevgili profesör
her ağrıda tekrarlanır nasırlı parmakların şakaklarımda
teşekkür et,
tefekkür et,
kerem et,
rica et,
insaf et,
rüyalar demleyen hafif mavimsi nakaratlarda kalbim zonklamaktadır
artistliğim geliyor aklıma, hiçbir ezberim sahneyi kurtarmaz
[beni doğaçla,
acıklı bir çorba kaynat yaralarıma,
sevmeye koyul şah damarımı ah…
yüzün ömrümü infilak ediyor bazı kereler
parmak uçlarından belki, belki saç diplerinden
ama en çok soluksuzluğundan sevilir aşk
asimetrik anılar, asenkron uçurumlar ve
paralel falanlar filanlar
sonumuz yaklaşıyor, biteviye telaşlı görünüyor uçurumlar
[beni umursa,
uçurtmalarım kuyruk acısından ölüyor,
bu mavilik,
bu rüzgâr,
bu da saçların senin.
yeterince yaşadık, artık gidelim.
Turgay Demir
İZDİHAM