İzdiham Dergi

Türk Hikayeciliğine Yeni Bir Soluk Getiren Yazarımız: Mustafa Kutlu

Hikaye ve denemeleriyle tanınan Mustafa Kutlu, 1974 yılında edebiyat öğretmenliğini terk ederek Dergah yayınlarında çalışmaya başladı. Ve işte böylece yazarlık serüveni başlamış oldu.

Mustafa Kutlu, hem çevremizdeki insanlar gibi sıradan hem de hiç bilmediğimiz biri gibi sıra dışı. Kutlu, haftanın her günü Dergah’ta okurlarıyla buluşmaya hazır haldedir. Okurlarıyla bağını koparmayan yazar aynı zaman da biraz da kendi içine kapanıktır. Yazarın kendisi de bunu şöyle ifade eder: “Benim yazdığım metinler çoğunlukla içedönük metinlerdir. Kitaplarımın isimlerinde bile bu vardır.” Kutlu, okurlarını özenle seçmeyi sever. Bu ne demek şimdi? Okurlarını kendi seçer dedim çünkü hiçbir kitabının arkasına eserin özetini veya biyografisini koymaz. Yazarın dediğine göre o, insanların eserlerini kitabın arka kapağındaki özete bakarak almasını değil bilakis okurların eserlerini Kutlu’yu tanıyarak ve isteyerek okumalarını ister.

Hikayelerinde farklı bir tarza sahiptir. Yazılanlar ilk bakışta karışık gelebiliyor. Hikayeyi anlayabilmek için kitabın belli bir noktasına gelmek gerekebiliyor. Hikayeleri heyecanlı kılan özellikte zaten bu bence. Eserdeki anlama kavuştuktan sonra zaten bir çırpıda bitiriyorsunuz kitabı. Yazarın yakın zamanda okuduğum Tarla Kuşunun Sesi adlı kitabında hikayeyi okurken bir anda hikaye kesiliveriyor ve araya Mustafa Kutlu girerek kendine şöyle bir özeleştiri de bulunuyor:

-Yahu Mustafa Kutlu!

-Evet

-Ne diye ikide bir kahveye adam sokup destanı kesiyorsun

-Bir kere o destan değil hikaye.

-Neyse ne!

-Hikaye anlatan arada bir nefeslenecek. Kahveye giren olmaz ise bu nefes nasıl alınacak? Fazla nağme yapma, kır dizini dinle!

Kutlu, hem tam bir Anadolu insanı hem de aynı zamanda tam bir İstanbul beyefendisi. Bu iki özelliğini de hikayelerinde görmek mümkün. Hikayelerinde Türkiye’nin geçmiş siyasi hayatından çokça bahsediyor. Hikayeyi okurken kendinizi eski bir Anadolu köyünde de bulabilirsiniz, bir İstanbul sokağında da. Kutlu bu farklı yaklaşımıyla Türkiye hikayeciliğine alışık olmadığımız bir yön veriyor.

Ayrıntılara ve estetiğe önem veren Kutlu’nun ilginç bir özelliği de hikayelerini bir oturuşta yazması. Kitaplarının inceliği buna yorulmamalı elbet çünkü yine bir çırpıda yazdığı bir hikayesi senaryoya çevrilerek filmi çekilmiştir. Hepimiz mutlaka duymuşuzdur Uzun Hikaye’yi. Yazar röportajlarında kabul etmese de her hikayesi biraz da olsa otobiyografik bir iz taşır. Uzun Hikaye de böyle bir eserdir. Örneğin eserde evde beslenen kuş Kutlu’nun eserlerinde ortak figürdür. Bu kuş Yoksulluk İçimizde adlı hikaye de kanarya iken Uzun Hikaye de bir saka kuşudur.

Mustafa Kutlu hikayeciliği ile ön plana çıksa da bunun yanında yazdığı şiirleri de vardır. Sebepsiz Yere adlı şiirinden bir kıta ileyazımıza son verelim.

“Sebepsiz yere
Sebeblendin fukara düşlerimden.
Bilir misin
Temmuz ortasında
Ayaza kalmak var ya ellerinden
Ya da
Nisan yağmurlarında gölgede beklemek gözlerini
Ya da
Pencerenin dibinde serenat vermek yokluğuna
Ya da
Son durakta sensizliği karşılamanın ne olduğunu
Bilir misin?”

Sümeyye Düzgün

İZDİHAM

Kaynak: wannart

Exit mobile version